Eğitim Nereye Kadar?

161027 Unesco2a.jpg

Okul Öncesi Eğitim;

Şule N. Aytaç anlatıyor; “1998’de San Francisco’da ‘State of the World’ başlıklı Konferanslar dizisinin birinde Santa Fe Enstitüsü’nden bir profesör bir bulgu aktardı. Vietnam savaşı sonrası Amerikalı’ların pek çok öksüz kalmış Vietnam’lı çocuğu evlat edindiğini ve bu çocukların yedi yaşlarına geldiklerinde daha “ayakkabılarını bile bağlayamadıklarının ortaya çıktığı”nı söylemişti. Bunun üzerine bir araştırma yürütülmüş ve bu araştırmanın sonunda 0-3 yaşları arasında gereken nöron bağlantıları kurulmadığında, bir çocuğun sonradan bu bağlantıları kuramadığını ve dolayısıyla zekânın gelişmediği belirlenmişti. Zekânın gelişiminde annenin ve fetüs’ün iyi ve doğru beslenmesinin ne kadar önemli olduğu biliniyor zaten. Buna ek olarak ta, zekânın gelişimi için beş duyu cinsinden yeterli ve çeşitlilik gösteren uyarılara maruz kalması da gerekiyor bebeğin. Anne karnında 3 aylıkken gelişmeye başlayan sinir sistemi sayesinde bebek, 5 duyu cinsinden her şeyi algılamaya, kaydetmeye başlıyor. Sonra da bunlar arasında nöron bağlantılarının kurulması sayesinde beyin hücreleri gelişiyor, yeni algılama kapasitesi artıyor ve zekâ gelişiyor. 0-3 yaşları bunun en hızlı yapıldığı dönem ve bu dönem çok kritik. Bu dönemde çocuk, uyarılardan mahrum kaldığında ya da açlık, savaş, kıtlık, kötü muamele vb gibi durumlara mazur kaldığında, zekâ da, hayata tutunabilmek için gereken güven duygusu da gelişemiyor. 0-3 yaşları hiçbir gayret sarf etmeksizin dilin öğrenildiği (hem kelime hem gramer) yaşlar aynı zamanda. Yani öğrenme hem doğal, hem de kolay, eğer öğrenmeyi engelleyen koşullar yoksa. Sanata Fe Enstitüsü’nün bulgusunun önemi ise bunun ‘irreversible-yerine konamayacak’ olduğunun kanıtlanması. Yani beyin nöron bağlantıları 5-6 yaşına kadar gelişmemiş bir çocuğa, o yaştan sonra hangi eğitimi verirseniz verin, kaybolan yılları ve fırsatları geri getiremezsiniz ve zekâyı geliştirip, diğer çocuklar gibi öğrenmelerini sağlayamazsınız” 18.02.2020.

İlk Öğretim

Bizim anlayışımızda ise eğitime 4 yaşında başlanır. Chicago Üniversitesi Nobel Ödülü kazanan ekonomist James Heckman tarafından yapılan araştırma, dezavantajlı çocuklar için doğumdan 5 yaşına kadar erken çocukluk gelişimine yatırım yapmanın, başarı farkını önlemenin ve daha sonra örgün eğitim, kolej ve iş eğitimi yatırımlarını en üst düzeye çıkarmanın en iyi yolu olduğunu gösteriyor.

Yetişkin yetenekleri, çocuğun hayatının başlarında geliştirilen, becerileri dinamik ve tamamlayıcı bir şekilde başlatacak bilişsel ve karakter becerileri temeline dayanır. Buna ek olarak, yeni yürümeye başlayan çocukların mantıklı ve soyut düşünebildiklerini gösteren yeni araştırmalarla, politika yapıcıların çabalarını en yüksek verimlilik ve etkinlik için bir çocuğun en erken yıllarına odaklaması her zamankinden daha önemlidir.

“Su küçüğün, söz büyüğün”, “otur oturduğun yerde ve sus”! “Sen daha çocuksun”. “Dünkü çocuk, daha ağzı süt kokuyor” diye horlama da cabası. Adam yerine koymadığımız ve tüm bu olumsuzlukların üzerine cinsiyet ayrımına da tabi tuttuğumuz çocuklarımızın İlk Okul öncesi Erken Çocukluk Programları ile yetiştirildiğinde, daha ilkokula adım atmadan önce liseden mezun olup olmayacağına dair kanıt verebildiği gözlemlenmekte.

Orta Öğretim

"Okuma alanında üst düzeyde (düzey 5 ve 6) yeterlilik gösteren çocukların oranı 2012 yılında %4,3 idi, 2015'te %0,6'ya gerilemişti, 2018'de %3,3 oldu. Dolayısıyla okuma alanında en başarılı öğrencilerin oranı hala 2012'nin gerisindedir."

Raporda, tüm PISA katılımcısı ülkelerde öğrencilerin sosyoekonomik durumunun özellikle matematik ve fen bilimlerindeki performanslarında güçlü bir gösterge olduğunu belirtiliyor.

Yüksek Öğretim

Akademik makaleler üzerine yapılan küresel çaplı bir araştırma, Türkiye'deki makalelerin sayısı ile niteliği arasında büyük fark olduğunu ortaya koydu.

Türkiye, akademik makale sayısında dünyada 20’nci, makalelere atıf sayısında ise 239 ülke arasında 167’nci oldu.

Ülkelerin yayın sayıları ile yayınlarının bilimsel ortamdaki etkileri inceleyen Scimago Institutions Rankings’in (SJR) aralarında Niue, Pitcairn, Nauru ve Tuvalu gibi ada ülkelerinin de yer aldığı 239 ülkenin listelendiği, “Ülke Sıralaması” raporunu paylaştı. Rapora göre, son 21 yılda yayımlanan 531 bin 899 makale ile 20’nci sırada yer alan Türkiye, makale başına yapılan atıfta Sudan, Etiyopya ve Malta’nın gerisinde yer aldı. Uluslararası makaleleri derleyen “Scopus & Web Of Science Veri Tabanı Atıflar” istatistiğine göre Türkiye’deki 68 üniversite rektörünün uluslararası akademik yayını bulunmuyor. Bazı rektörlerin hayatı boyunca sıfır yayını var. Bazıları yayınlarını sadece Türkiye’de yapmışlar. Burada atıflara da dikkat edersek, 71 rektörümüz hayatları boyunca yaptıkları araştırmalardan sıfır atıf almışlar. Bu genel anlamda, Türkiye’deki akademinin çöküşüyle ilgili bir göstergedir. Sadece rektörleri suçlamamak da gerekli, akademinin genel durumu da aynı. Üniversitelerdeki akademik yayın performansı düşünce, bu yöneticilere de yansıyor. Akademik performansı düşmüş kişilerin içinden rektör seçiliyor. Üniversitelerin rektörlerinin akademik performanslarıyla üniversiteleri arasında da doğrusal bir korelasyon var. Üzüm üzüme bakarak kararıyor. Buradaki asıl üzüm üniversite değil, rektör üniversiteyi dönüştürüyor.

Havacılıkta Eğitim

Havacılık, bilimsel verilerle çalışır. Kişinin sadece zeki ve bilgili olması da yetmez. Bu zekayı ve bilgiyi nerede, nasıl ve ne zaman kullanacağına hızla karar verebilecek yeteneğe de sahip olması istenir. Ezber, hiç yaşantımıza girmez. Amaç sadece sorun çözmek değil, kalıcı ve örnek olabilecek bir çözüm bulmaktır. Havacılık içerisinde eğitim vereceklerinizi uzun süre gözlemler ve yeteneklerine inandığınızda ona aday olup olmayacağını sorarsınız. Zaten ilk beş yıl içerisinde her şey belli olur ve kalanlar, genellikle bu yeteneğe sahip olanlardır. Bundan dolayı havacılıkta ilk beş yılda çok personel değişimi olur.

Havacılık kurumları arasında bile personel yer değiştirirken, ne kadar yetenekli, eski ve deneyimli olursa olsun, şirket eğitimine mutlaka alınır. Çünkü şirketler arasında uygulama sınır, tarz ve kimlik farkları vardır. Meslek değil, bu sefer bu farkların eğitimini verirsiniz.

Havacılık Sanayii Dışı Eğitim

Teknik bölümler dışında üniversitelerde karşınıza gelen öğrencilere, hangi hedef ve yönde eğitim verileceğini ne YÖK, ne de ilgili üniversite bilebilir. Bir havayolunda üç uluslar arası lisanslı personel ve en az 17 değişik bölüm vardır. Üniversitelerin, bu bölümlerden her biri için işe başlamadan önce verilen eğitimin benzerine yaklaşması olası değildir. Zaten üniversitelerde belirlenmiş ortak bir eğitim modeli de yoktur. Biz lisanslı personeller için ders isimleri bile belirsiz, bölüm isimleri anlamsız ve içerikleri ise rastgele belirlenmiş gibi gelir. Doğal olarak bu 17 bölümün hangisine yönelik olduğu belirlenmediğinden, bütünlük ve kanal yönlendirmesi yapılması da zordur.

Düzgün bir eğitim verdiğine tanık olduğum bir tek Eskişehir Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi akademisyen gurubunun yeterliliğidir. Geçmişinde ders verdiği konuda daha önce çalışmamış, eğitim görmemiş öğretim görevlisi yok gibidir.

Havacılık Eğitiminde Yönelim

ICAO genel sekreteri Bay Raymond Benjamin’in 24-25 Haz 2010 senesinde İstanbul’da yapılan ECAC Havacılık Eğitim Konferansı’nda ortaya koyduğu birkaç önemli maddeyi hatırlayalım.

1- NGAP Task Force şu üçlüyü hedefledi;

a)  Yetenek bazlı eğitimi tanıtmak ve geliştirmek,

b)  Tüm dünyadaki eğitimleri uyumlu hale getirmek.

c)  Endüstriye çekici gelecek yol ve yöntemleri bulmak.

Biz bunların hangisini yaptık. Meteoroloji Meslek Liselerini bile kapattık. Elimizdeki hangi meslek okuluna “yetenek bazlı” öğrenci alıyoruz müzik ve sanat okulları dışında? Mesleki ve Teknik Eğitimde 3750 okul ve kurumun içerisinde 55 alan ve 203 dalda eğitim vermekte olan okulların hangisi havacılık için İngilizce eğitim vererek “Tüm dünyadaki eğitimleri uyumlu hale getirmek” adına bir yapılanma içerisine girdi? Bu okul ve üniversitelerden hangileri için “Endüstriye çekici gelecek yol ve yöntemleri” uygulamaya koydu?

Elimizdekini bile koruyamazken tek yaptığımız, kendini pilotundan sakınan son teknoloji uçakları, kırım ile tanıştırarak uçak teknolojisindeki gelişimin sürekliliğini sağlamak.!

Ne de olsa havacılıkta “meslek” kavramı yok. Dünyanın en eski mesleğinde çalışabilmek için neler gerekiyor ve neleri yapmanız lazım bir araştırın sabrınız varsa.

Ticari Pilot Adayı olabilmek için ancak 200 saat civarı pırpır kullanmış olan birisine 80-90 tonluk bir makineyi emanet etmek için öne sürülen bilmem ne mühendisliği okumuş olma şartının bizde hükmü yok. İlk 1000 içinde (yazıyla-dünyada ilk bin üniversite sıralaması içinde) olmayan bilmem ne üniversitesinin orta eğitimden gelen birini belirli bir seviyede yetiştirmesinin zorluğunu zaten anlattık. Biz hep işin kolayına kaçarız. Öğrenci yetiştiremiyor isek, onun seviyesine ineriz. Bu böylece yok oluşa kadar gider.

Tüm bu olanları göz önüne alırsak, V. Ulusal Havacılık Ve Uzay Konferansı, Erciyes Üniversitesi, Kayseri - UHUK 2014-051 numaralı bildirimim, henüz üzerinden daha 6 sene geçmeden anlamını yitirmiştir. Bunun temel nedeni, daha o günlerde hissetmeye başladığımız eğitim seviyesindeki düşüştür. Bu düşüşün sadece bir kurumda yaşanmadığını, üniversite öncesi tüm kurumlarda aynı düşüşün görülmüş ve tespit edilmiş olması çok acıdır.

Şimdi bakın, normal koşullarda, çocuklar doğduğu zaman %5'i "üstün nitelikli" doğar.

Sizin burada hiç bir şey yapmanıza gerek yok. Onlar "üstün nitelikli" dirler.

Biz ise o %5'i alıyoruz, 12 yıl eğitiyoruz ve bu oranı %2.2'lere kadar düşürüyoruz.

Bizim en büyük sıkıntımız bu.

“Eğrilerin en önemli özelliği doğru olmadan doğru görünmektir.”

Eflatun (Platon) ; M.Ö.427- M.Ö.347

www.servetbasol.com

200224