Meraklısına Eğitim
Mitolojik,
inanışa göre ismin kökeni Aegeus efsanesine
dayandırılmaktadır. Bu efsaneye göre Atina'da düzenlenen bir bayram olan Panathenaia'da Girit Kralı Minos'un
oğlu Androgues öldürülür. Buna karşılık Girit kralı
Atina'dan her yıl yarı insan yarı boğa olan Minotaur'a
kurban edilmek üzere yedi kız ve yedi erkeğin gönderilmesini talep eder. Bundan
hoşlanmayan Atina kralı Aegeus, oğlu Theseus'a Minotaur'u öldürme
görevi verir. Giderken görünmemek için siyah yelken kullanmasını, bu görevi
başarması halinde geri dönerken de gemisine beyaz yelken çekmesini ister.
Girit'e giden kralın oğlu Theseus, görevini başarıyla
sonlandırır ve zafer sarhoşluğuyla geri dönerken babasının söylediklerini
unutur ve gemisindeki siyah yelken ile geri döner. Ufukta bunu gören kral,
oğlunun başarısızlığa uğradığını düşünerek kendini denize atarak intihar eder.
Bu olay sonunda kralın atladığı yer olan Atina Körfezi'ne "Aegeus Pontos" (Ege Denizi-Aegeus'un Denizi) denilmeye başlar ve isim yaygınlaşır.
Başka
bir tarihi görüş ise "Pelagos" ismi
üzerine yoğunlaşır. Tarihi açıdan, Yunan soyunun öncüsü sayılan Hellenler, Yunanistan bölgesinde yaşayan yerli bir halk
değil, Balkanlardan gelen bir halktır. Batı Anadolu ve Yunanistan'da erken
dönemde Pelasg adlı başka bir kavim yaşamaktadır. Hellenlerin denizin bu ilk sakinleri nedeniyle Pelasg Denizi olarak adlandırdığına inanılır.
Adalar Denizi ya da takımada anlamından gelen Arşipel,
denizin teknotik yapısı neticesinde sahip olduğu çok
sayıda adadan gelen tamamen coğrafya kökenli bir isimdir. Yabancı dillerde "Archipelago" olarak geçen adlandırma, "üzerinde
pek çok ada bulunan deniz; adalar grubu, takımadalar" anlamındadır.
Bu denize Türkler ilk olarak
1081 yılında "Adalar Denizi" ismini vermişlerdir. Bu dönemden
sonra Aydın Oğulları ve Osmanlı kaynaklarında bu denizden
"Adalar Denizi" şeklinde bahsedilmektedir. Piri Reis'in
1519 yılında tamamladığı kitabı "Kitab-ı Bahriye" de, Piri reis şu
ifadeyi kullanır, "Şunu bilmek gerektir ki, 'adalar arası' denen yere
"Erso Peloga"
derler". Bu şekilde denizin Türkçe ve yabancı ismini belirtir. Bir
başka Osmanlı yazarı Katip Çelebi de benzer
şekilde 1656 yılında yazdığı "Tuhfetü'l-Kibar
Fi Esfari'l-Bihar" (Deniz Savaşları Hakkında
Büyüklere Armağan) adlı eserinde bu deniz için "Adalar Arası" derler
ifadesini kullanır. Avrupa'daki örnekler içinde de Archipelago
ismi oldukça yaygındır.
20.yy.
örneklerine bakarsak, 1913 yılında Ali Tevfik tarafından tamamlanan Memalik-i
Osmaniye'nin Coğrafyası adlı eserde Adalar Denizi adı kullanılmaktadır.
Aynı kaynağa göre 1931 yılında Latin harfleriyle basılan ve Mektep Haritaları
Mürettibi Muallim Abdülkadir, Kuleli Askeri Lisesi
Coğrafya Muallimi kaymakam Mehmet Rüştü ve Kandilli Lisesi Muallimlerinden Hattat
Süreyya tarafından hazırlanan "Mükemmel Umumi Atlas" da ismi
Adalar Denizi olarak belirtilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Batı Anadolu’yla Balkan Yarımadası
arasındaki denizin Akdeniz, (bazen de Adalar Denizi) olarak adlandırıldığı
dönemde yetişmiş, bu bilgiler ve kültürle eğitim görmüş ve görev yapmıştı.
Dolayısıyla 1 Eylül 1922 günü ordularına hedef gösterirken “Ordular! İlk
hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” demesinden doğal bir durum olamaz. Çünkü bu
denizin adı, Türkçe’de AKDENİZ dir.
Çok eskilerde bu iç denizin bir adı yoktur. Doğal olarak
bu deniz Medi Terraneo - Karaların Ortası anlamında “Mediterrane”
olarak anılmaktaydı. Kuzeyi, güneyi, doğusu ve batısı karalarla çevriliydi ve
dışarı ancak tek bir boğazdan çıkılıyordu ama binlerce sene kimse o boğazın
batısına çıkmayı düşünemedi bile.
Anadolu’da
oturanlar ise kuzeydeki denizin karanlığı karşısında güneylerindeki denize Ak
Deniz demekte haklıydılar. Türkler de eskiden beri beş ana rengi esası olarak
görmüş ve bunların her birini bir yöne vermişlerdi. Merkezi altın rengi sarı,
doğuyu yeşil veya gök, batıyı ak, güneyi kızıl, kuzeyi ise kara renkleriyle
ifade ediyorlardı.
Anadolunun
batısı ile Yunan yarımadasının doğusu doğal afetlerle birbirinden ayrılmış ama
bu asırda her sene birbirlerine 3cm yaklaşmaya devam etmektedirler. Bu afetler
sonucu aralarında 3000’ne yakın ada ve adacık oluşmuş, bunların çok azı
yerleşime uygun haldedir. Önceleri bu denizin iki yakada da ismi “Adalar
Denizi” olarak geçmektedir. Karaların Ortası çok geniş alanları kapsamakta, Italya yarım adası ile Yugo bölgesi arasındaki parça nasıl düzgün bir tanımlamada
bulunmak için Adriyatik/Adriya olan ismini Po Nehri'nin
denize döküldüğü delta üzerindeki Adris şehrinden almış
ise, Karadeniz’e bağlantı veren bu Adalar Denizi için bu tanımlama çok uzun
süreler boyunca kullanılmıştır. Adalar denizinin kuzey bağlantısı ise mermeri
ile meşhur Yunanca mermer anlamına gelen “Marmaros”dan
türemiş ve adı günümüze Marmara olarak gelmiştir. Boğazlar sonrası iç denize
isim vermekte kimse zorlanmamış, tüm kıyı paydaşları sanki el birliği ile kendi
dillerinde de ani derinleşmesi ve deniz suyunun katmanlarındaki özel yapı
nedeniyle hep “kara, karanlık” anlamında Karadeniz olarak anmıştır.
1941
yılındaki 1. Coğrafya Kurultayında Fransız’ların
ısrarla Aegeus efsanesinden kaynaklı Ege ismini
kullanıyor olmaları, ki bu batı ile son yapılan anlaşmaların tümünde Adalar
Denizi “Ege Denizi” olarak yazılıdır, coğrafi adlandırmalarda standartlaşmayı sağlamak
için resmi olarak seçilmiş ve bu şekilde yaygın kullanıma geçilmiştir.
Günümüzde
geçmişini bilmemek ve daha kötüsü de dilini bilmemek, ülke halkının birlik ve
beraberlik yapısını zayıflatmakta ve ülke halkını bölmeye yönelik bir ortama
hazırlık yapmaktadır.
En
Ti Vi diye kendini adlandıran bir televizyon şirketi
olan NTV, 1996 yılında Cavit Çağlar tarafından kurmuş ve adını da kızı Nergis’den almıştır. Bursa’lılar
Nergis Televizyonu’nu hatırlarlar. O dönemde kimse kalkıp En Ti Vi dememiştir.
Ülke
kültürünü yozlaştıran bu tür davranışlar, sadece bizim ülkemizde mevcuttur.
Israrla
kendi bildiğimiz şekilde değil, bazıları tarafından dayatılan şekilde konuşmak,
yazmak ve okumakla benliğimize verdiğimiz zararın haddi hesabı yoktur.
Kimse
bu “Nueva York” da neresi diye sormaz. İtalyanlar
mektubun üzerine “Monaco di Baviera”
yazıp postaya verirler. Alman için “München” olsa da
sen hala Münih diyorsan, seni kimse kınayamaz. Senin için orası Münih’dir. Bu örnekleri sizler de çoğaltabilirsiniz. Amaç
ülkemizin kültürel birliği olmalı. Çok kültürden gelen Anadolu’nun bu
kültürlere sahip çıkarak, hiçbirini dışlamadan güçlü ve huzurlu bir şekilde bu
topraklarda yaşamak. Neden Harf Devrimi
yazımda Fransa ve ABD’nin yayılma isteklerinin asıl nedeni ve nasıl
yapılacağını anlatan (Hilkati Alemin 6961 ci ve
hicretin 857 senesi Cemaziyel evvel evahirinde yazılmıştır-1453.) Fatih Sultan Mehmet Han’nın ikinci fermanını örnek aldıklarından bahsetmiştim.
Herkes Konstantiniyye’yi aldığındaki 1.ci fermanı
bilir. 2.ci fermandan ise kimse bahsetmez. Bu ferman aslında bir sanayii
devrimi niteliğini taşır. Meslekler ve meslektaşlar çeşitliliği olmadan hiçbir
ülke kalkınamaz. Kalkınmak için bu fermanı örnek alanların hemen hepsi bu
toprakların insanları idiler ve bu fermanı biliyorlardı.
ABD,
kalkınma hamlesinden sonra askeri kalkınmanın temellerini yenilemek için
kuruluşundan 180 sene sonra, II. Dünya Savaşı Galibi iken bile ülkemize üç
bilim adamı, iki general gönderip 90.000 kişilik bir ordu ile iki çöl geçip üç
savaş kazanıp aynı yoldan geri dönen bir ordunun 495.839,50 kile un ve arpa’nın yanı sıra hem içmelik hem de temizlik için
tüketilen su miktarı ile atıkların salgın ve hastalığa yer vermeyecek şekilde
nasıl organize ettiğini araştırmaları sonucu kendi askeri lojistik
yapılanmasını gerçekleştirmiş, sonra da Türk Ordusu’na modern lojistik eğitimi
vermişti.!
Tüm
bu yapılanlar, bilim ile, akıl ve yetenek ile gerçekleşmişti. Peki bizlerin
sonraları bilimden ayrılmamıza ne neden olmuştu? Hala neden cehaleti savunan
siyasiler mevcut ülkemizde? Geçmişimiz ile geleceğimiz arasındaki bağı
koparmaya çalışanlar neden yetkili ama sorumsuzlar? “Milletvekili maaşları
öğretmen maaşlarını geçmesin!” sözü neden ciddiye alınmadı? Son 20 yıldır
bütçenin paylaşım oranlarında halk için azalma görülmekte. Bu en çok bilimsel
eğitimde göze çarpmakta.
Atatürk,
Toplam 2148 yabancı okulu kapatırken, Fatih’in ikinci fermanını bildiği için
kapatmış ve ülkenin kalkınmasına yarar sağlayacak olan Harf Devrimi’ni
yapmıştı. (Bknz: Neden Harf
Devrimi?)
Bizim
geçmişimizden öğrenip bize ders verenler nedense hepsi de kalkınmış ülkeler
olmakta. Bilimsel düşünüp bilimsel davranan hangi dil ya da dinden olursa
olsun, hepsi de bizim önümüzde yer almakta.
Bizim
gibi okul ve meslek eğitimi sonrası kendini eğitebilenlerin azlığı ise
düşündürücü.
Sorgulamayı
bilmek gerekli. Ne, Neden, Nasıl, Nerede, Ne zaman ve Kim ya da Kimler?
Sonra
şüpheci olup araştırmalı. Bu bulduklarım doğru mu? Başka kimler zıddını
düşünüyor? Neden? Kaynaklarımı yeterli bulmamalıyım. Karşıt düşünceleri de
bilmezsem, bildiklerim tekdüze olarak yavan kalır. O nedenle iyice düşünüp
tartışmalıyım başkaları ile. Fikirlerin çarpışmasından kıvılcımlar çıkar ve bir
kıvılcım aydınlanmaya neden olur. Birileri sorgulamaya ve araştırmaya karşı
çıkabilir ama ben öğrenmek istiyorsam kim bana engel olabilir?
Galileo
Galilei öleli tamı tamına 378 yıl oldu ama hala
dediğini hatırlıyoruz!
Eppur Si Muove.!
200921