Endüstri 4-0 Eğitim

“Tüm yaş gurupları içerisinde üniversiteye kayıtlı nüfus oranı %9 ile OECD birincisiyiz.

Bu ABD'de %6, Almanya'da ise %3.7 . Ayrıca ülkemizde;

21 Üniversite hiç Uluslararası etkinlik düzenlememiş,

21 Üniversite hiçbir sosyal sorumluluk projesi yapmamış,

65 Üniversitede öğrenciler hiç endüstriyel proje yönetmemiş,

6 Üniversitede öğrenci başına düşen kitap sayısı 1000'in altında. Kitaptan çok öğrenci var,

22 Üniversitede öğrenci başına düşen eYayın sayısı 1000'in altında,

88 Üniversitenin olumlu sonuçlanan patent, faydalı model tasarım başvurusu "0" – sıfır,

28 Üniversite TÜBİTAK'ın araştırma burslarından hiç faydalanmamış,

32 Üniversitenin Uluslararası ve Ulusal Kuruluşlar tarafından desteklenen ARGE projesi "0" – sıfır,

160 Üniversitenin laboratuvarlarında ARGE, inovasyon ve ürün geliştirme kapsamında sunulan hizmet sayısı "0" - sıfır.

Son 30 yılda Üniversite kapasitemizi 20 misline çıkardık. Böyle büyük, böyle devasa bir büyümeyi kaldırabilecek akademisyen yetiştirme kapasitemiz yok. Sadece 2006 ile 2010 arasındaki 4 yılda 80 Üniversite açıldı. Bunun rasyonel bir planlama olduğunu kimse iddia edemez. Öğretim üyesi arzının çok ötesinde bir artış bu. Geçen sene 26.000 profesör varmış, bu sen 30.000 olmuş. Bir senede 4.000 profesör yetiştirmişiz. Nasıl yaptık biz bunu? Kolayca..!

Ayrıca öğrenci başına düşen öğretim görevlisi oranı şu anda 41.5 . Bu oran çok yüksek. Avrupa standardı 20. Bazı çok iyi üniversitelerde bu 8'e, 9'a düşüyor.

Prof. Erhan Erkut

-

Eğitimin kısa bir tarihçesini hatırlayalım. Benim isimlendirmem ile;

Eğitim 1.0: Taş Devri - Yaparak öğrenmek, bakarak öğrenmek.

Eğitim 2.0: Usta-çırak sistemi - Çiftçi, demirci, terzi, vs..,

Eğitim 3.0: Endüstriyel işçi yetiştirmek, emirlere uymak, zaman yönetimi, sıradanlık, temel okur-yazarlık.

Okul falan yok. Okul 200 senelik bir geçmişe sahip ve Almanların dünyaya hediyesi.

Prusya Napolyon'a yenilince "Ya biz ne yapalım şimdi?" demeleriyle okul olayına giriştiler.

Biz olsak "daha iyi, daha güçlü bir ordu kuralım" deriz ama onlar okul açmaya karar veriyorlar!

Şu an kullanılan okul, sınıf, ders vs.. hepsi de Almanların dünyaya sunduğu bir armağan.

Prof. Erhan Erkut

-

Bu eğitim sistemini Almanlardan alıp 1850'lerin sonlarına doğru ve yoğunlukla 1900'lerde kullan da Amerika Birleşik Devletleri. Temel hedefleri ise endüstriyel işçi yetiştirmek, emirlere uymayı öğretmek, zaman yönetimi, sıradanlık, temel okur-yazarlık. Yani tam anlamıyla fabrikaya işçi yetiştirme sistemi. Türkiye’den koparttıkları sanatkar ve zanaatkarları ise Neden Harf Devrimi? yazımda bulacaksınız. Bizden kopardıkları eğitimli sınıftı ve kalkınmalarına çok büyük katkı sağladılar. Vasıfsız işçileri ise yine bu Alman sistemine göre toplayıp eğittiler. Aynen fabrikada uygulanan üretim sistemi gibi. Bknz: 1444 Yöneticilik.

“Yaptıkları o kadar aşırı ve insanlık dışı idi ki, 01 Aralık 1913’de Ford Motor Company için üretim hattını planlayan ve yaşama geçiren Frederick Winslow Taylor, yurt dışından işçi getirmiş (ithal köle)!, onlara fabrika yakınlarında kalacak yer hazırlamış (çadır kent)! ve onlardan sadece otomobil önlerine geldiğinde örneğin “13 vida sıkmalarını” öğretmiş, sonra da bu 13 vida sıkma işini nasıl “15’e çıkarırız”ın hesabını yapmıştır.”

Eğitim 3.0’ın ögeleri çok güzel kullanılmış ve halklar sömürülmüş. Devletlerin kendi halkını sömürmek işlerine gelmiş. Önce Endüstriyel işçi yetiştirmek. Taylor öyle yapmış. Doldur hepsini bir sınıfa, koy başına öğretmen, böylece yola devam. (Kalitede Taylorizm diye geçer)

Emirlere uymak için öğretilen bir başka hikaye ise daha da meşhurdur. Konusu ise itaat ve bunu pekiştiren Elbert Hubbart'ın Garcia'ya Mektup adlı makale. Okumanızı öneririm. Olay hiç de öyle bildiğiniz, sandığınız gibi değil. Bknz: 1248 İlk Adım .

Zaman yönetimi, sıradanlık ve okur yazarlık da sistemin değişmez bir parçası. Ama ne uğruna?

Gençlerimizin

%55’i eğitim aldığı alanda çalışmak istemiyor,

%72’si okul kütüphanesini kullanmıyor,

%83’ü cinsellik eğitimi almamış,

%88’i spor yapmamış,

%89’u yabancı bir dil bilmiyor,

%98’i STK üyesi değil.

Biz işte Prof. Erhan Erkut’un deyimi Eğitim 3.0 ile ancak buralardayız. Sorgulayıcı, yaratıcı birey yerine biat kültürünü yerleştirmenin sıkıntılarını ve faturasını çok daha ağır bir şekilde ödeyeceğimizi unutmayalım. Bu sistem için Ken Robinson'un “Yaratıcılığı öldüren eğitim” eleştirilerini 2016 yılında aktarmıştım. Bknz: 1651-İnsanımız .

Endüstri Devrimi ya da 4. Sanayi Devrimi terimi ilk olarak 2011 yılında Almanya Hannover Fuarı'nda kullanıldı. Ekim 2012 yılında ise Robert Bosch GmbH ve Henning Kagermann çalışma grubu oluşturarak hazırladıkları 4. Sanayi Devrimi öneri dosyasını Alman Federal Hükümeti'ne sunmasıyla başladığına inanılır. Bizim ise sonradan aklımız başımıza geldi ve "Endüstri 4.0 bu insanlarla olmuyor" demeye başladık. Önce bilgiye yöneldik, bunun da tek başına yeterli olmadığını görüp yaratıcılığı da arar olduk.

İşin özünün ise "doğru cevabı bulmak" değil, "doğru soruyu sormak" olduğunu ‘belki’ öğrendik.

Tabii bizde bırakın "doğru soru" kavramını, soru sormak bile bir sorun.!

Bakınız OECD 2016 Yetişkin Beceri Araştırması şunları gösterdi;

"Yetişkinlerin sözel, sayısal ve yoğun ortamlarda problem çözme becerileri performansları;

OECD ortalaması sözelde 268, sayısalda 263 ve Teknoloji Yoğun Ortamlarda Problem Çözme 2. düzey ve 3. düzeyde bulunanların yüzdesi %31.

Bizim ortalamamız ise sözelde 227, sayısalda 219 ve Teknoloji Yoğun Ortamlarda Problem Çözme 2. düzey ve 3. düzeyde bulunanların yüzdesi %8.

Teknoloji yoğun ortamlarda problem çözme becerilerine ilişkin en üst yeterlik düzeyi olan 3. düzeyde Türkiye’de yetişkinlerin sadece %0.9'u bulunmaktadır.

En üst düzeydeki yetişkin oranı (%)

 

Yaş Gurubu

 

16-24

25-34

35-44

Sözel Beceriler

OECD

11,1%

15,6%

13,3%

TR

0,6%

1%

0,5%

Sayısal Beceriler

OECD

10,1%

15,4%

14,1%

TR

1,4%

2,3%

1,5%

Teknoloji Yoğun Ortamlarda Problem Çözme 2. düzey ve 3. düzeyde bulunanlar

OECD

8,0%

9,8%

6,0%

TR

1,0%

1,6%

0,7%

Ne yazık ki ülkemizde daha yüksek Eğitim ve Beceri Düzeyi, istihdam durumuna Etki Etmiyor.!

OECD ülkelerinin çoğunluğunda görülen eğilimin aksine Türkiye’de daha yüksek beceri düzeyinde olmak ve daha yüksek bir eğitim seviyesine sahip olmak istihdam edilebilirliğe etki etmemektedir.

Demokratik sistemlerin sürdürülebilirliği için en önemli faktörler arasında gösterilen politik etkinlik ile yetişkinlerin yeterlik düzeyleri arasında güçlü bir ilişki olduğu belirlenmiştir.

Ancak, Türkiye bu ilişkinin en zayıf olduğu ülkedir.

Türkiye’nin yetişkin nüfusunun mevcut yeterlik düzeyinde önemli ölçüde iyileştirmeler sağlanmadan verimlilik düzeyinin artırılmasına yönelik olarak alınabilecek ekonomik ve yönetsel önlemlerin etkileri sınırlı kalacaktır.

PIAAC bulguları dikkate alındığında Türkiye’de eğitimcilerin, eğitim bürokrasisinin ve siyasetin birinci önceliğinin temel becerileri geliştirmek olması gereği tartışma götürmez bir olgu olarak görülmektedir.

Türkiye'de nüfusun önemli bir kısmının temel becerilerde yeterlik düzeyinin zayıf olması verimliliği artıracak teknolojilerin kullanımını ve daha verimli çalışma yöntemlerinin uygulanmasını engellemekte ve nihayetinde yaşam standardı düşük kalmaktadır.”

https://tedmem.org/yayin/oecd-yetiskin-becerileri-arastirmasi-turkiye-ile-ilgili-sonuclar

-

Son yüz yıl içinde ve özellikle de İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde eğitimi temel taşı yapmamış bir kalkınma hikayesi yoktur ve bizde bu hikayenin adı da "Köy Enstitüleri” dir.

Şu anki durumumuz için çok güzel bir ata sözümüz de mevcuttur;

" Eos ad lunam, pedestres nos sumus "

www.servetbasol.com

210510