Doktorların "öldü" dediği gerçekten de ölüyor mu? Jerry Adler Newsweek 7 May 2007 sayısı |
Docs Change the Way They Think About Death By Jerry Adler Newsweek May 7, 2007 issue |
|
|
Haber, acil durumlarda tüm müdahalelere rağmen
kalbi bir türlü çalıştırılamayan insanlarda ölüm olayının gerçekten oluşup
oluşmadığını sorgulayan bir çalışmanın sonuçlarını içeriyor. Havacılık ile uğraşanların "İlk Yardım
Kursu" aldıklarını da düşünürsek, oldukça önemli bir bulgu. Buyurun beraber okuyalım: |
The new science of resuscitation is changing the way doctors think
about heart attacks—and death itself. Every aviation member takes that First Aid Course and now has to think
twice. Let’s read it now. |
Birilerinin ansızın gelen bir kalp krizi nedeniyle öldüğünü
düşünün. Tüm organları yerinde ve vücudunda kan kaybı da yok. Tüm olan biten sadece kalbin durmasından ve
beynin oksijen yetersizliğinden dolayı kendini kapatmasından ibaret. Doktorlar buna klinik ölüm adını veriyorlar. Peki ama bu hasta gerçekten de öldü mü? 1993'te Dr. Sherwin Nuland'ın liste başı olan "Nasıl ölürüz"
kitabında bu sorunun cevabı evet olarak veriliyordu. Bu durumda hasta geri
döndürülemiyordu, çünkü beyin ve dokular oksijen yetersizliğinden dolayı geri
döndürülemeyecek biçimde hasar görüyordu. Sürecin bu noktaya gelmesi için de
dört ile beş dakikalık bir zamanın yeterli olduğu düşünülüyordu. Bu süre
içinde kalp masajı ve oksijen müdahalesiyle hasta geri getirilemezse
doktorlar hastayı geri getiremeyeceklerine ikna oluyorlardı. Bu inanış, Pensilvanya Üniversitesi'nden
Dr. Lance Becker oksijen
yetersizliği çeken kalp hücrelerini mikroskop altında inceleyene kadar hiç
sorgulanmadan bu güne dek süregeldi. Becker gözlemi
hakkında şunu söylüyor: "Olaydan bir saat sonra bile kalp hücrelerinin öldüğüne
dair bir işaret görünmüyordu. Önceleri bir şeyleri yanlış yaptığımızı
düşündük, ama gerçekten de kan akışı kesilen kalp hücrelerinde ölüm dakikalar
değil, saatler sonra gerçekleşiyordu". Peki oksijensiz kalan hücreler saatlerce
yaşamaya devam ediyorsa, neden doktorlar bir saat önce ölen birini geri
getiremiyorlar? Çünkü beş dakikadan uzun süre oksijensiz kalmış bir hücreye
yeniden oksijen verirseniz, bu defa gerçekten ölüyorlar. Bu, ölmekte olan
birine uygulanan ilk yardım anlayışını kökünden değiştirebilecek hayret
verici bir keşif. Biyologlar, bunun sebebinin hücre ölümünün dışarıdan değil,
içeriden tetiklenmesi sonucunda olduğunu düşünüyorlar. Hücre içinde
mitokondri olarak isimlendirilen organeller, oksidasyon yoluyla hücre enerjisinin sağlanmasından
sorumlular. Mitokondriler ayrıca anormal, yani kanserli hücrelerin kendi
kendini imha etmesi olarak nitelenen apoptosis adlı
süreci de tetikleyebiliyorlar. Araştırmacılar, hücre kontrol mekanizmalarının kanser ve yeniden
kanlanma arasındaki farkı anlayamadığını, yeniden kanlanma gerçekleştiğinde
bir mekanizmanın tetiklenip hücrenin intihar etmesine neden olduğunu
düşünüyorlar. Bu gerçek, bir başka gerçeği de beraberinde getiriyor: Şimdiye
dek uygulanan ilk yardım anlayışında tam da bunu tetikleyecek bir yöntem
uygulanıyordu. Eğer yolda yürürken kalp krizi geçirirseniz ve size dakikalar
içinde kalp-solunum masajı uygulayarak kan sirkülasyonunuzu
sağlayacak birilerine denk gelecek kadar şanslıysanız, hastanede geri
döndürülebiliyorsunuz. Ancak çoğu hasta acil servise vardığında kalbi en az 10-15 dakika için tamamen durmuş oluyor. Peki sonra?
"Hemen oksijen veriyoruz" diyor Becker,
"Elektroşok uyguluyoruz, epinefrin verip kalbi çalışmaya zorluyoruz,
yani dokunun bolca oksijen alması için ne gerekiyorsa yapıyoruz". Ancak
zaten kan açlığı çeken doku bir anda oksijenle dolduğunda, aynen yukarıda açıklanan
sebeple kendi kendini öldürme yoluna gidiyor. Becker,
bunu böyle yapmak yerine oksijen alımını azaltmak, metabolizmayı yavaşlatmak
ve kan biyokimyasını yeniden kanlanmayı kontrollü biçimde gerçekleştirecek
biçimde düzenlemek gerektiğini söylüyor. Araştırmacılar, bunu en iyi şekilde nasıl yapabileceklerini
anlayabilmek için çalışmaya devam ediyorlar. Kaliforniya Üniversitesi
tarafından yayınlanan dört ayrı hastanedeki çalışmaların sonuçları, kalp
krizi geçiren hastalarda bu yeni yaklaşımın uygulanmasının şaşırtıcı ölçüde
başarılı olduğunu gösteriyor. Yeni yöntemde hastalara kardiyoplejik
(yani bir anlamda kalbi felç eden) kan ürünleri uygulanarak kalp beklemeye
alınıyor, daha sonra kalp-akciğer fonksiyonları nı
sağlayan bir makineyle beyindeki kan akışının kalp yeniden güvenli bir
şekilde çalıştırılana kadar devam etmesi sağlanıyor. Bu çalışmada hastaneye
giren 34 hastanın yüzde 80'i canlı olarak çıkmayı başarmış. Geleneksel
yöntemlerle bu oran sadece yüzde 15 civarında. Becker, ayrıca vücut ısısının 37 santigrat
dereceden 33 dereceye düşürerek de yeniden kanlanma sırasında meydana gelen
kimyasal reaksiyonları yavaşlatabildiklerini söylüyor. Hatta bunun için
enjeksiyona uygun tuz ve buz karışımından oluşan
özel bir kimyasal solüsyon hazırlayarak, ilk yardım setlerinin standartları
arasında sokmak için çalışmalar yapıyor. "Acil ünitesinde kalbi durmuş
biri üzerinde yarım saat deliler gibi uğraşıyorsunuz, sonra biri sanırım geri
getiremeyeceğiz diyor ve siz de vazgeçiyorsunuz" diyor Becker, "Hasta kartında ölü yazıyor, ama
vücuttaki trilyonlarca hücrenin hala canlı olduğunu biliyorsunuz"
. Becker, bu paradoksu yaşam lehine çözmeye
çalışıyor. |
Consider someone who has just
died of a heart attack. His organs are intact, he hasn't
lost blood. All that's happened is his heart
has stopped beating—the definition of "clinical death"—and his
brain has shut down to conserve oxygen. But what has actually died? As recently as 1993, when Dr.
Sherwin Nuland wrote the best seller "How We
Die," the conventional answer was that it was his cells that had
died. The patient couldn't be revived because the tissues of his brain and
heart had suffered irreversible damage from lack of oxygen. This process was
understood to begin after just four or five minutes. If the patient doesn't
receive cardiopulmonary resuscitation within that time, and if his heart
can't be restarted soon thereafter, he is unlikely to recover. That dogma went unquestioned
until researchers actually looked at oxygen-starved heart cells under a
microscope. What they saw amazed them, according to Dr. Lance Becker, an
authority on emergency medicine at the University of Pennsylvania. "After one hour," he
says, "we couldn't see evidence the cells had died. We thought we'd done
something wrong." In fact, cells cut off from their blood supply died
only hours later. But if the cells are still
alive, why can't doctors revive someone who has been dead for an hour?
Because once the cells have been without oxygen for more than five minutes,
they die when their oxygen supply is resumed. It was that
"astounding" discovery, Becker says, that
led him to his post as the director of Penn's Center for Resuscitation
Science, a newly created research institute operating on one of medicine's
newest frontiers: treating the dead. Biologists are still grappling
with the implications of this new view of cell death—not passive
extinguishment, like a candle flickering out when you cover it with a glass,
but an active biochemical event triggered by "reperfusion," the resumption
of oxygen supply. The research takes them deep into the machinery of the
cell, to the tiny membrane-enclosed structures known as mitochondria where
cellular fuel is oxidized to provide energy. Mitochondria control the process
known as apoptosis, the programmed death of abnormal cells that is the body's
primary defense against cancer. "It looks to us," says
Becker, "as if the cellular surveillance mechanism cannot tell the
difference between a cancer cell and a cell being reperfused
with oxygen. Something throws the switch that makes the cell die." With this realization came
another: that standard emergency-room procedure has it exactly backward. When
someone collapses on the street of cardiac arrest, if he's lucky he will
receive immediate CPR, maintaining circulation until he can be revived in the
hospital. But the rest will have gone 10 or 15 minutes or more without a
heartbeat by the time they reach the emergency department. And then what
happens? "We give them oxygen," Becker says. "We jolt the
heart with the paddles, we pump in epinephrine to
force it to beat, so it's taking up more oxygen." Blood-starved heart
muscle is suddenly flooded with oxygen, precisely the situation that leads to
cell death. Instead, Becker says, we should aim to reduce oxygen uptake, slow
metabolism and adjust the blood chemistry for gradual and safe reperfusion. Researchers are still working
out how best to do this. A study at four hospitals, published last year by
the University of California, showed a remarkable rate of success in treating
sudden cardiac arrest with an approach that involved, among other things, a
"cardioplegic" blood infusion to keep the
heart in a state of suspended animation. Patients were put on a heart-lung
bypass machine to maintain circulation to the brain until the heart could be
safely restarted. The study involved just 34 patients, but 80 percent of them
were discharged from the hospital alive. In one study of traditional methods,
the figure was about 15 percent. Becker also endorses
hypothermia—lowering body temperature from 37 to 33 degrees Celsius—which
appears to slow the chemical reactions touched off by reperfusion. He has
developed an injectable
slurry of salt and ice to cool the blood quickly that he hopes to make part
of the standard emergency-response kit. "In an emergency department, you
work like mad for half an hour on someone whose heart stopped, and finally
someone says, 'I don't think we're going to get this guy back,' and then you
just stop," Becker says. The body on the cart is dead, but its trillions
of cells are all still alive. Becker wants to resolve that
paradox in favor of life. |
http://www.msnbc.msn.com/id/18368186/site/newsweek/?GT1=9951&print=1&displaymode=1098
Sevgiler
Servet BASOL
090527