Sürüngen Kompleksi

APH-1616.jpg

Beynin 3 katmanı var:

1. Katman: Reptilian sistem-Sürüngen beyin-İlkel beyin- R Kompleks:

En yaşlı beynimiz, sürüngen ve kertenkelelerde de mevcut. Öncelikli hedefi hayatta kalmak, ikinci hedefi soyunu çoğaltmak. Bizim beynimizin %10'unu sürüngenlerin beyninin tamamını kaplıyor. Düşünmez, içgüdüseldir. Yeni şeyler öğrenmeyi sevmez. Tehlike anında kalp atışını, refleksleri uyarır. Bencil ve gösterişçidir. Çıkarlarına endekslidir, başkaları ne der diye düşünür. Güçlüyse saldırır, güçsüzse dedikodu yapar. Konuşmak yerine eylemlerle kendini ifade eder. Sanattan, kitaptan hoşlanmaz. Kan bağına bağlı yakınlık kurar. Sabit fikirlidir.

2. Katman: Limbik sistem – Duygusal:

Duygusal beynimiz. Kedi, köpek ve keçilerde mevcut. Beynimizin %20'lik alanını kaplıyor. Hafıza üzerinde güçlü etkiye sahip. Yoğun acıya ve zevke odaklanır. Belleğe arşivler. Travmatik anıyı unutmayı engeller. Sevdiklerimiz için yaptığımız fedakarlık, empati, annelik duygusunun kaynağıdır.

3. Katman: Neo-korteks- Düşünen beyin:

Mantıklı, düşünen beynimiz. Kültürün kaynağı. En genç beyin katmanı ve sadece insanlarda mevcut. Beynimizin %70'ini kaplar. Hem tarihte hem de anne karnında en son olgunlaşan kısım. 25 yaş civarında tamamlanıyor. Dürtü kontrollerini yapar, kitap okur, yazı yazar, hayal kurar.

Az gelişmiş toplumlarda ilkel beyin, baskın karakterlerde bulunurmuş.Şöyle bir düşünün ;

- Tecavüz, şiddet, bencillik en çok hangi toplumlarda var ve bu toplumlar ne kadar gelişmiş?

- Almanya gibi büyük filozoflar, bilim adamları çıkarmış; düşünen beyninin gelişmiş olacağını tahmin edeceğimiz bir ülkede nasıl Hitler gibi insanlara zarar vermeyi amaçlayan bir lider çıkmış?

Sosyal psikoloji araştırmalarına göre, bir insanın beyinin R-kompleks seviyesine indirgemenin en iyi yollarından biri, onu bir gruba dahil etmekti. İnsanları "biz ve onlar" diye ayırmaktı. İç bağları sıkı bir grup içindeki kişi "akıl ihalesi" yoluyla mantığını kullanmaktan vazgeçebiliyordu.

İşte bilimsel dokunuşlarla insanları nasıl birer canavar takipçisine çevrildiğinin sırrı.

- ilkel beyin seviyesine indir

- bir gruba dahil et

- korku kültürü yarat.

Böylece düşmanı göster, dayanışma duygusu kur, düşünme ve mantıklarına değil, içgüdülerine hitap et.

Bu amaçla kullanılan ikinci yol, kitleleri "korku kültüründe" yaşatmaktı. Aynı şekilde "dış düşmanlar" göstererek korkuya dayalı politik propaganda yapılarak da kitleler R-kompleks seviyesine indirilebiliyor.

Bu siyasi stratejide 3-D çok önemlidir:

- Düşman göster, (Hedef bul)

- Dayanışma duygusunu kışkırt, (Sürekli çatışma çıkar)

- Düşündürme! (böylece taraftarların düşünemesinler)

İnsanların mantığına değil içgüdülerine hitap et!

Peki bu kitleler, R-kompleksli baskın liderlerde ne buluyor da peşlerinden gidiyorlar?

Buna “özdeşlik kurma” deniyor. Kendi hayatında eziklik yaşamış, yenilmiş, kompleksleri olan kişiler bu tür gücü, otoriteyi temsil eden liderler üzerinden kendilerini ezen koca, patron, müdür vs.. üst sınıftan intikam almış oluyor. Yani bu liderler, kaybedenlere oynayarak kazanıyor. Mağdur edebiyatının önemi de buradan geliyor.

Ayna nöronları harekete geçiriyorlar ve bende sizdenim ama şu an gücüm var, bana destek ver ki intikamını alayım hissiyatı yaratıyor.

Mümin Sekman: Her Şey Beyinde Başlar.

 

SMS konusunda onlarca yazı yazdım ve kültürümüzdeki aksaklıklara vurgu yaptım.

Bu aksaklıkları irdelememiş olmam doğal olarak nedenlerini sakladı.

“Gülme”, “sırıtma”, “doğru otur”, “koşma”, “yapma”, “gitme”, “oynama”, “yasak”, “dur”  vs.. gibi verdiğimiz ikaz ve/veya uyarılarımızın yanlış olduğundan değil emir olarak veriliş biçiminden dolayı yaptığı etkinin baskıcı ve sınırlayıcı görünmesi, “öğretici, açıklayıcı ve yararlı” olmayışından dolayı, kişisel saldırı olarak algılanmasına neden olmakta.

2. Katman: Limbik sistem’de ise Allah sevgisi yerine Allah korkusu, Polis sevgisi yerine Polis korkusu, Öğretmen sevgisi yerine Öğretmen korkusu, Müdür sevgisi yerine Müdür korkusu hep dengelenmemiş ama olması gereken korku ve sevgiler. Annemizi sevdiğimiz kadar annemizden korkmak gibi dengeli değil hiç biri.

Bu tür baskı, yaşam boyu sürmekte ve her konu ve ilişkide karşımıza çıkmaktadır.

Kişiliğin gelişmesi, hangi yaşta olursa olsun, “öğretici, açıklayıcı ve yararlı” tutum ve davranışlarla olasıdır.

Bunun aksi karşımıza hep “gibi” davranışlar zinciri olarak çıkar.

İnsanoğlu, beyin sapındaki ilkel sürüngen içgüdülerini, hiyerarşi ve sahip çıkma mücadelelerini, neo cortex denilen, gelişmiş beyin yapısındaki bilgiyle, kültürle, inançla aşmaya çaba gösteriyor.

Bilim, kültür, felsefe ve inanç tarihi, aslında bu çabanın görkemli geçmişini oluşturuyor.

Bir anlamda insanın insan olma mücadelesi.

Tasavvuftaki "nefsi yenme, benlikten kurtulma" kavramını böyle anlamak da mümkün.

Beynimizin katmanları arasındaki bu zorlu savaşı dengeli, yapıcı ve anlayışlı tutum ve davranışla aşmamız tek olasılık.

SMS ölçütlerini (kriterlerini) yerine getirirken tavırdan bahsetmiyor olmak bence en büyük eksiklik. Bu ölçütler ancak göstereceğimiz “tavır” ile özümsenir ve desteklenir.

Beynin üç katmanını da kullanmak zorunda olduğumuz “Havacılık” gibi bir meslekte iseniz böyle bir “öğretici, açıklayıcı ve yararlı” tutum ve tavrı sergilemek zorundasınız.

Hazırlarız, yaparız ve sonra başaramayız ve deriz ki;

“Hepsi kağıt üzerinde kaldı.!”

“Bu çağda da sürüngen ya da insan olma arasında bir tercih yapmak zorundayız.

Carl Sagan

www.servetbasol.com

160511