La bêtise, Stupidity ya da Aptallık

APH-1727.jpg

Stupidity is awful.

It is an evil fairy, bewitching the world.

There are no bad people. There are stupid people. İt is not their foult and there are people who have fear and do not accept their fear, that's their foult.

But, it's the job of philosopher to determine all this, not mine.

But I don't think like stupid people because stupidity is idleness.

Stupidity is when you live and say to yourself "That's enough, I live, I'm fine"

When you don't kick yourself in the ass every morning saying "It's not enough".

"You don't know enough, you don't see enough, you don't do enough".

Stupidity is idleness. A kind of grease around the heart and a kind of grease around the brain.

Ah! La betise c'est terrible.

C'est la competition, c'est la mauvaise fee du monde. C'est la sorciere du monde. C'est la betise.

Celui qui sait il est patient mechant deux des jambettes. C'est pas de leur faute et les gens qui ont peur ça c'est leur faute. Les gens ont peur de quitter ses portes.

Je crois que tout commence un pue comme ça. En face a sete c'est un philosophe de fermer tous ses sites pour moi. J'aime pas le gens mais pas comme d'habitude cette taxe.

Avant de rejoindre le deficit at-il dit et je dis ça me suffit, ça me suffit, je vivais a ce sujet et ce d'autant plus que l'internet dans ses pensees il s'est passe des qui ne vont pas ces choses qui se passent les choses. Cette impasse politique.

L'espece de graisse autour du coeur qui elle ne fasse autour du cerveau tout a fait.

Jacques Brel, La bêtise humaine.

 

Felsefe yapmak için çok iyi eğitilmiş olmalısınız.

Yoksa Franz Kafka'nın sözü öne çıkar;

"Beyinlerimiz savaşsın isterdim ama görüyorum ki silahsızsınız".

Bazı yetenekler ise doğuştan bilgiye sahip değillerdir.

Eğitim de bir yere kadar yararlıdır.

Asıl önemli olan insan olmak ve insani değerlere sahip olmaktır.

 

Aşık Veysel 1942-1946 yıllarında Köy Enstitülerinde saz öğretmenidir.

Yaşar Kemal, Hasanoğlan'ın ilk yıllarının, yapmanın, yaratmanın bir sevinç şakıması içinde olduğunu anlatır ve yine Aşık Veysel'in bu şakımayı iliklerine kadar yaşadığını söyler.

Yaşar Kemel, "Karacaoğlan da böyle şakır mıydı" diye sorar Aşık Veysel'e.

Veysel uzun uzun güldükten sonra

"Karacaoğlan böyle şakıyamazdı fukara; onun Hasanoğlan'ı yoktu" der.

 

Atatürk, İzmir İktisat Kurultayında şunları söyler:

"Ekonomik kalkınma Türkiye'nin daima bağımsız ve daha güçlü olmasının belkemiğidir. Türkiye böyle bir kalkınmada iki güce dayanacaktır.

Bunlardan biri ülkenin toprağı, iklimi gibi başlı başına bir servet olan coğrafi durumudur. Bir de Türk köylüsünün silah kadar makine tutmaya da yaraşan güçlü eli ulusal olduğuna inandığı işlerde ve zamanlarda tarihin akışını değiştiren yüksek ve sosyal duygusudur."

 

Ben üç şeyle övünmesini isterim Türkiye'nin:

Atatürk'ün gerçekleştirdiği kendine dönüş ve bağımsızlık politikası,

Hakkı Tonguç'un gerçekleştirdiği demokratik eğitim ve

Nâzım Hikmet'in getirdiği insancıl, ulusal şiir.

Yaşar Kemal

 

Köy Enstitülerinden;

Fakir Baykurt, Mehmet Başaran, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Dursun Akçam, Ümit Kaftancıoğlu, Ali Yüce, Osman Şahin, Yusuf Ziya Bahadınlı, Hasan Kıyafet, Emin Özdemir, Sami Gürel, Pakize Türkoğlu, Azime Karabulut, Osman Bolulu, Mehmet Aydın, Abbas Cılga gibi edebiyatımızın önemli yazarları yetişti.

 

Fakir Baykurt, "Öğretmenlerin yakasından, paçasından tutuyorlar, öğretmenlerin elinden tutan hiç yok! Devlet din eğitimine önem veriyor. İmam Hatip okulları, Kuran kursları açıyor, açılmasını destekliyor. Demokrat Parti iktidarları Atatürk reformlarının ayırdında bile değil. Devlet kasasından para harcayarak cumhuriyet düşmanı gericiler üretiyor. Yirmi yıl sonra Cumhuriyet de Yurt da ciddi sakıncaların içine düşer" der.

Halide Edip Adıvar da, "Ne yazık ki doğru söylüyorsun" diye mırıldanır. “Ama ortada bu söylediklerini dinleyecek de, anlayacak da yok bugün. Demokratlar çılgın bir inişle uçuruma gidiyor. Bakalım sonları nere varır? Yeniden bir Kurtuluş Savaşına girişmenin olanakları da yok..."

O tarihte ABD ile Fulbright Eğitim anlaşması zaten imzalanmıştır.

 

27 Aralık 1949’da imzalanan “Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Antlaşma…” maddelerinden bazıları:

-“Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu antlaşma ile belirlenen ve parası Türk Hükümeti tarafından finanse edilecek olan eğitim programlarının yönetimini kolaylaştıracaktır.”

-“Komisyon dördü T.C. Vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir…”

Bu yeni eğitim programları da, semeresinin çok kısa sürede verdi.

Kur'an kursları sayısı;

1925’ten 1934 yılına kadar 9-10

1934’ten 1945 yılına kadar 14-41

1945’ten 1950 yılına kadar 41-127

1950’den 1996 yılına kadar 127-5949

1996’dan 2000 yılına kadar 5949.

2000 sonrasını zaten biliyorsunuz.

1994 yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıydı. Bu durum, 2007'de de böyleydi. Çünkü Amerika, ilk 50 yıllık planı doğrultusunda Rusya’yı güneyden saracak en güçlü birliğin İslam birliği olacağını düşünmüş ve Komünizm'i en büyük tehlike diye ilk 50 yıllık plan olarak tanıtmış ve savunma stratejisi olarak da "Müslümanlığı" kullanmıştır.

Gelinen durum: El Kaide; Ruslara karşı kurulan dini örgütler ve beslenen radikal İslam ve en son Irak, Şam İslam Devleti (kısaca IŞİD; Arapça: الدولة الإسلامية ed-Devlet'ül İslâmiyye -DEAŞ), ya da 2014'ten itibaren kendi verdikleri isimle İslam Devleti.

ABD’nin 11 Eylül’de görsel bir şekilde ilan ettiği ikinci 50 yıl planında ise;
“En büyük tehlike İslami Terör” diye ilan etmiştir.

 

Artık eğlence programları hedef kitleye yönelik hazırlanıyor.

Eğlendirirken eğitmek söz konusu değil.

Şarkı ve Türkü'lerimiz ve hatta sanatçılarımız yurt içinde yetişmiyor.

"Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir".

Sanat ve bilim, birlikte olduğu sürece gelişme vardır.

Sanat ve bilim, yaratıcılık üretir.

 

Uçaklarımız “Auto-Pilot” ile tanışalı çok oldu (1912). Öyle ki, 100 sene sonra pilotlar artık uçak uçurmuyor diye hesaplayıcı (mühendis) aranıyor yetiştirmek için. Güya en zoru “iniş” idi (Bknz: Cat-IIIc). Bu arada makine hataları en aza indiğinden insan hatalarını da en aza indirmenin yolları için Ek.19 (Annex-19) devreye girdi. Şimdi bu Ek 19 ne imiş ona bakalım da önce okumamız gerek.!

OECD ülkelerinde eğitim gören öğrencilerin yüzde 7.7’si bilim konusunda testte en yüksek sonuçları aldı. Türkiye’de bu oran yüzde 0,3 seviyesinde.

Singapur, Hong Kong (Çin), Kanada ve Finlandiya okumada en iyi performansı gösteren yerler oldu. Türkiye ve Meksika ise en sonda yer alıyor.

Okuduğunu anlamada 37’inciyiz.

Öyle bir Ek-19 var ki karşımızda, ezberlesek bile uygulamayı içselleştiremediğimiz sürece üstesinden nasıl geleceğiz ben bilemiyorum.

Anlamak.!

Zamanın en kısa birimine “an” denir.

Bu nedenle “an’ladı” deriz.

Bazıları “saniye”ler, bazıları “dakika”lar, bazıları “saat”ler, bazıları “gün”ler, bazıları da “ay”lar ve hatta “yıl”lar.

Böylelerine biz de kısaca “an”lamadı deriz.

ICAO Ek-19

 

Robot üretimi artıp insanımız geri plana itilirken, robotları yapanlar sanatçılar ve bilim insanlarıdır.

Ve bunların hepsi, insanlığın daha iyi yaşaması için.

Bana çok garip geliyor.

İnsan için insansız teknoloji.!

Nereye kadar?

www.servetbasol.com

170703