Dil, düşüncemizi nasıl etkiler?

1841.jpg

Dil, ağzımızdan çıkarttığımız çeşitli “ses” titreşimlerin kulaklarımız tarafından algılanıp beynimize iletilen titreşimlerin düşünceye çevrilmesi ile oluşur.

Dünyamızda 7000’den fazla “dil” olduğunu düşünürsek, hepsini bazen benzer, çoğunlukla da birbirlerinden çok farklı düşünce yapıları oluşturduklarını söylemek hiç de zor değil.

“Bir dil bir insan, iki dil iki insan” sözünün İngilizcedeki yansıması "To have a second language is to have a second soul" diye bilinir. Ruhen ayrı bir yapıda oluşundan dolayı.

Bazı diller ise cinsiyet tanımlamalı dilbilgisine sahiptir. He, she, it gibi. Biz ise “o” der geçeriz. Arapça ise ayırım yapar, Latin kökenli diller ayrım yapar, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça vs... ayrım yapar. Bu ayrımı yaparken de ortak ayrım zorunluluğu yoktur.

“El sol” İspanyolca “erkek” takı alır. Fransızcası da erkek takı alır. Almanca da ise “Die Sonne”, yani “dişi” olarak karşımıza çıkar. İngilizcede ise cinsiyet takısızdır, “The Sun”.

Köprü, İngilizcede cinsiyetsizdir ama İspanyolcada “el puente”, Almancada da “Die Brücke” diye zıt cinslerde söylenir. Bir İspanyol, köprü hakkında konuşurken sağlam, uzun, güçlü diye erkeksi tanımlamalar yaparken Almanlar güzel, şık, zarif gibi kadınsı sözceler kullanarak tanımlayacaklardır. (Biz ise “köprü işte, daha ne olsun” diyoruzdur her halde.!sb)

Lera Boroditsky

Osmanlı İmparatorluğu'nda misyonerlik yapma faaliyetini yakalayan ilk grup Cizvitler’dir. İstanbul'da 1362 yılında, aslında mahalle çocuklarının öğrenim görmeleri için yapılmış olan basit bir okul manastıra bağlanmış, 1607’de ise Kral Henri IV tarafından gönderilen Cizvit rahipleri tarafından geliştirilmiştir. 1783 yılında Kral Louis XVI’nın emriyle Cizvit rahipleri okulu şimdiki Saint-Benoit kolejini açan Lazaristler’e devretmişlerdir. İstanbul'daki Saint-Benoit Fransız Lisesi Cizvitler tarafından kurulmamış olmasına karşın, gelişiminde Cizvitlerin etkileri görülmektedir. Cizvitlerle birlikte Katolikliğin diğer tarikatları olan Fransisken, Dominiken, Kapuçin ve Frerler de Osmanlı Devletine ayrıcalıkların sağladığı yararlarla gelmeye başladılar. Çoğu kendi isimleriyle anılan St.Joseph, St.Michel, St.Louis, Sankt Georg, Mersin, Aya Gergeos rumokulu ve Notre Dame de Sion gibi okullar açtılar.

I. Dünya Savaşı öncesinde Fransız Katoliklerinin İstanbul dışında Osmanlı topraklarında dağılımı şu şekilde olmuştur:

Mersin’de 5, Sivas’da 1, Tokat’da 1, Amasya’da 2, Şebinkarahisar’da 2, Kayseri’de 1, Adana’da 1, Beyrut’da 7, Sayda’da 8, Lübnan’da 10 ve Havran’da 4 okul ve 8255 öğrenci.

1914 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti'ndeki Fransız okullarının sayısı yaklaşık olarak 500 civarındaydı ve bu okullarda 59.414 öğrenci eğitim görüyordu.

Fransiskenlerin Mersin, Tarsus, Samsun, Trabzon, Harput, Malatya, Diyarbakır ve Mardin yörelerinde toplam 735 öğrencinin okuduğu hemşire okulları da vardı.

1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanı, büyük ölçüde gayrı Müslimlerin haklarını genişletmeye yönelik hükümler içermekteydi. Sultan II. Abdülhamit döneminde Amerikan Board okullarının sayısı 468’dir.

1820’lerde Anadolu’nun hemen hemen bütün illerinde açılmaya başlanan bu okulların sayısında zaman içerisinde büyük bir artış olmuş, 1845’de 7 okul, 1895’de de 20.496 öğrencisiyle 423 okul açılmıştır.

1830 tarihli Osmanlı Devleti'nin Amerika ile imzalamış olduğu ticaret anlaşmasının 4. maddesinde yer alan “Amerikan vatandaşlarının Osmanlı makamlarınca mahkeme edilemeyişi” hükmünden istifade ediyor olmaları, ABD vatandaşlığına geçip bu ülkede ticaret yapmaya devam edenler için önemli bir ayrıcalıktı!

1859 dan itibaren Amerikan doktorları Anadolu’da 9 hastane ve 10 dispanser açmış olup hasta sayısı yaklaşık 40 bin kişi idi. Bu sayı 1913’de de 26.000 öğrencisiyle 450-460 okula ulaşmıştır.

3 Mart 1924 tarihinde T.B.M.M.’nin, Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu kabulü ile artık yabancı okulların dönemi bitmişti. Tevhid-i Tedrisat’a uygun eğitim ve öğretim yapacağını bildiren çok az sayıda okul, (Robert Kolej, Tarsus Amerikan Koleji, Sn.Benoit, vs..) eğitime devam etti.

Merzifon, Kayseri vs. meşhur Amerikan okulları ile İzmir’deki Fransız okulu gibi yasaya uymayı kabul etmeyen toplam 2148 yabancı okul kapatıldı.

Tevhid-i Tedrisat güzel de, %90’ı okuma-yazma bilmeyen halka, eğitim seferberliği adı altında ne öğretilecek, bunca asır eğitilmemiş bu halk, şimdi hangi nedenle eğitime katılacak bir moral etkene sahip olacaktı?

Bakanlık, önceden hazırlatıp Heyet-i İlmiye’ye onaylattırdığı ilköğretimin, altı yıldan beş yıla indirilmesi kararını da, 1924-1925 öğretim yılından itibaren tartışmalar içinde uygulatmaya başladı. Öğretim dili için iki aday vardı; İngilizce ve Fransızca. Öğretim süresinin beş yıl, öğretim dilinin Fransızca olması kararlaştırıldı.

Başlangıçta yoğun bir Fransızca dil bilgisi verilecek, sonra da eğitim yavaş yavaş Türkçeden Fransızcaya kaydırılacaktı. Makinist, şoför, elektrikçi, sinemacı, otelci, rehber vs. yetiştirilecekti. Amaç, çocukların yabancı okullara gitmemesi idi.!

Türk dili için Arap harflerinin yetersizliğine ve ıslah edilmesi gerektiğine ilk işaret edenler 1862-1863'lerde Münif Efendi (Paşa) ve Azerbaycanlı Ahundzâde Feth-Ali'dir.

1927’deki ilk sayıma göre nüfusun 13 milyon 648 bin 270 kişi olduğu açıklandı. Bu nüfusun kadınların %4’ü, erkeklerin ise ancak %17’si okuma-yazma biliyordu.

Okuma-Yazma bilen bu %17’nin büyük bir kısmı, zaten yabancı okullarda öğrendiği Arap harfleri yanı sıra, Latin harfleri ile de okur-yazardı.

Neden Harf Devrimi

Arapça “kaza”nın Türkçe anlamı “oluş” iken, sorumluyu aramadan bir oluşu ifade edişimize benzer; Kaza işte (Sorumlusu yok.!). “Teşekkür” sözcesini bol bol kullanırken, hiç Türkçe’si nedir diye düşünmedik. Türkçesi yok çünkü.! Çok ucuz deriz sıkça, ama bir Fransız bunu asla diyemez. Fransızca’da “ucuz” sözcesi yoktur. Bizim gibi başka bir dilden sözce kullanmak yerine “moins cher” der. “Daha az pahalı” anlamında.!

Konuştuğunuz dil, düşünce yapınızı da doğrudan etkiler. Bu düşünce yapısı içerisinde çok dil bilmenin kişiyi daha derin düşünmeye, daha geniş bir açıdan olaylara bakmasına ve daha çeşitli yorum ile daha yararlı düşünceler üretmesine neden olacaktır.

Türkçe için hiçbir yatırım yapılmamış, ülkenin ana dili hep üvey evlat muamelesi görmüştü.

Kendi diline hakim olamayan bir nesil, Arapça Telaffuz kursları ile yetiştirilmekte, ne Arapça, ne Farsça ne de yabancı bir okulda okumadı ise de batı dillerinden birini bilmiyordu.

Saray ile halk arasındaki tek köprü olan Türkçe dil’ine ise ihanet etmiştik.

Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım, bad-ı sabadan gayrı.

Bir garip ölmüş diyeler, üç günden sonra duyalar

Soğuk su ile yuyalar, şöyle garip bencileyin.

"Bugünden sonra divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır."

13 Mayıs 1277 Karamanoğlu Mehmet Bey,

“Divan” Arapça, “Dergah” Farsça, “Bargah” Farsça, “Meclis” Arapça, “Meydan” Arapça.

Gelinen son nokta ise şöyle;

“Bakkaldan aldığım somun içerisine peynir koyup sandviç yaptım, balkona oturup hanımın getirdiği çay beraberinde afiyetle yedim.”

Yazar Hayati İnanç

“Bakkal” Arapça, “Somun” Rumca, “Peynir” Farsça, “Sandviç” İngilizce, “Balkon” Fransızca, “Hanım” Moğolca, “Çay” Çince, “Afiyet” Arapça, “Beraber” Farsça, “Yedim” Türkçe.

Ana dilini öğrenmek, yaşamak için yeterli olan 2000 sözce ile yaşamak anlamına gelmiyor. Duygu dilini, sanat dilini, bilim dilini, felsefe dilini, teknoloji dilini de yeterince değil, çok iyi ve doğru kavramlar yaratacak şekilde bilmeden başarı çok zor. Bu durumun eğitime yansıması ise şu çarpıcı sıralama ile kendini göstermekte;

Türkiye, Okuduğunu anlamada 72 ülke içinde 50'nci sırada (Pisa 2015)

Türkiye, fen bilimleri alanında 72 ülke arasında 53.

Türkiye Matematik alanında 72 ülke arasında 50. Sırada.

Türkiye, okuma becerilerinde 72 ülke arasında 51. (Pisa 2012)

Düzgün bir Türkçe öğrenmeden, başka bir dil öğrenmemiz çok zor. Dil ile kavram yaratıp, neden sonuç kurulumuna yönelik çalışmalar yaparsınız. En azından düşünmeyi öğretir. Gördüğünüz rüyalar bile, dilinizin sınırları içerisindedir. Bu sınırları zorlamak için ikinci dile gerek vardır. Yabancı dil ile zekanız gelişimde tavan yapar, olay ve oluşlarda, neden sonuç ilişkileri olasılıklarını arttırır, sağlıklı ve kök neden sonuçlu yapıcı kararlar almanıza yardımcı olur. Karşıt düşünce ile buluş yapmanıza olanak sağlar. Başka dil konuşanlar ile köprüler kurmanıza yardımcı olur.

CRM ise sorumlulukların paylaşılmasını öğretir. Üçüncü şahıs öznesi olmayan bir dil’de elbet sorumlu bulamaz, sorumluluk öğretemez ve sorumlu tutulmayan bir nesil yetişmesine engel olamazsınız. Samur kürk misali kimse kabahati üzerine almaz. Vazgeçtim üstlenmeyi, nedenlerini bile araştırmaktan kaçınan bir yaşam tarzı ile “bu ülkede her başarı cezalandırılır” özdeyişini doğrulma arzusunu ancak dilimizi iyi bilmeden kullanmakta olduğumuza yormaktayım (günlük 2000 sözce kullanımı). Birbirimize saygı duyarak empati yapmayı öğrenmeden, iyiye ve güzele giden yolu bulmamız çok zor.

Bir niyetlensek birbirimizi suçlama yerine anlamaya çalışmayı, her sıkıntıyı aşarız.

Birbirini anlamaya yönelik başka hiçbir çalışmaya da gerek kalmaz.

Dil, her şeyi halleder.

www.servetbasol.com

181008