Yafta

Farsça (yāfte)

1. isim Üzerine asıldığı veya yapıştırıldığı şeylerle ilgili bir bilgi veren yazılı kâğıt parçası:

2. isim, mecaz Kişiye isnat edilen haksız suçlama.

Yafta, eski Yunancada “Stigma” demek… Eski Yunan medeniyetinde kölelerin, ağır suçluların, hainlerin, yüzlerine toplum içinde tanınmalarını sağlayacak bir işaret koyarlarmış. Hem de kızgın demirle. Öyle ki bu damgalama hiç çıkmasın, kişi her gittiği yerde bu damgayla anılsın, tanınsın isterlermiş. Eski yunanda hem fiziksel hem psikolojik olarak verdiği zararı günümüz toplumunda psikolojik olarak vermeye devam etmekte. Özellikle psikiyatrik bozukluğu olan hoşlanmadığımız insanlara karşı.

Eskiden ruh hastalarının içindeki şeytanı çıkarmak için kafatasını delerlermiş, şimdilerde bizden olmayan her şey için bir yafta hazır. Sadece kafasını değil, kalbini, yaşama arzusunu ve kişiliğini de kırarak. Öyle ki sağlıklı insanları bile bir anda cinnetin kucağına itebiliyoruz. İşin en güzel tarafı biz yapalım ama bize yapmasınlar inancına da sahibiz.

Bu sözcüğün anlamı bizlere, genel olarak haksız bir suçlamadan bahsediyor. Sınıfta en önde oturan çocuğa “inek”; en arkada oturan çocuğa “serseri”, türban takana “yobaz”, feminist olana “erkek düşmanı”, yolda gördüğünüz mini etekli kıza “yollu”, çarşaf giyen kıza “gerici”, sizden daha az şey bildiğini düşündüğünüz insana “cahil”, sizden daha çok şey bildiğini düşündüğünüz insana da “çok bilmiş” ve daha bir sürü..!

Dünya istihbarat örgütlerinin karşı tarafı yönlendirmek için psikolojik operasyon yapabilmeleri en önemli hedefleridir. Bilinen ilk ve en önemli psikolojik operasyon örneği Hasan Sabbah'tır. Haşhaşi Tarikatı da denilen bu örgütlenmede kişiler Haşhaşın etkin maddesi eroinle keyif duygusuna ve cennet inancına şartlandırılıyor, itaat ederlerse hep böyle yaşayacaklarına inandırılıyorlardı. Böylece intihar saldırılarına aday olup zevkle ölüme gidiyorlardı.

ABD II. Dünya savaşından hemen sonra ilk 50 yıllık planını açıkladı. “Komünizm en büyük tehlike” idi. Tabii latin alfabesi kullananlar için latin kökenli bir sözcük, günlük dillerinde de kullanılmaktaydı. Yani İngilizce commune, Fransızca comune, Almanca Kommune, İtalyanca comune, Latince commūne ve Rusça da kommuna (коммуна) olan birlikte çalışıp geliri paylaşmak üzere bir araya gelen topluluk sisteminin yabancısı değillerdi. Bu sözcüğün Türkçe karşılığı ise;

İmece

1. isim, toplum bilimi: Kırsal topluluklarda köyün zorunlu ve isteğe bağlı işlerinin köylülerce eşit şartlarda emek birliğiyle gerçekleştirilmesi.

2. isim, Birçok kimsenin toplanıp el birliğiyle bir kişinin veya bir topluluğun işini görmesi ve böylece işlerin sıra ile bitirilmesi.

ABD, Rusya’nın kabul ettiği ekonomik sistemin kendi sermaye (capital) gücü karşısında güçlenmesini engellemek ve savaş sonrası birlikte kazandıkları savaş ganimetinden ülkeler bazında en fazlasını ele geçirebilmek için Rus ekonomik sistemini (Komünizm) kötüleme yolunu seçmişti. Aslında eski takvimle 25 Ekim, yeni takvimle 7 Kasım 1917'de Bolşevikler iktidara geldiğinde Lenin başkanlığında kurulan Halk Komiserleri Konseyi (hükûmet) savaşan tüm ülkelere ilhaksız ve tazminatsız bir barış önerisiyle, ülkede bir dizi reform hareketi yapıldı.

-       Toprağın yoksul köylülere dağıtılmasını öngören toprak kararnamesini kabul etti.

-       Medeni Kanun kabul edilerek kadın erkek eşitliği getirildi.

-       Laik sistem getirilerek kilisenin siyaset ve eğitim ile ilişkisi kesildi.

-       Herkese ücretsiz eğitim hakkı verildi.

-       Çalışma koşulları iyileştirildi ve günlük çalışma süresi 8 saate indirildi.

-       Çocuk işçi çalıştırılması yasaklandı.

-       1936 yılında kabul edilen anayasa, parti adaylığı ve meclis vekilleri seçimi için ülkenin tüm vatandaşlarına oy hakkı tanıdı. (Halen dünyada anayasasında cinsiyet ayrımı olmayan tek devlettir)

1950'li yılların sonuna kadar siyahlar için ABD’de Beyaz egemenliğine itiraz etmek; tutuklanmak, dövülmek, öldürülmek, canlı canlı yakılma nedeniydi. Linç edenler, genellikle adalet karşısında endişe duymuyorlardı.

Türkiye’de ise imece’yi kötülemek hiç de akıl karı değildi. Köylü, imece ile ayakta durabiliyor, tek öküzle çift sürmeye çalışıyorken imece sistemini kötüleyemezdi. Yaptığı ikili anlaşmalar ile geri bırakılmış bu ülkeyi “yafta” ile uyuşturmanın zamanı geldiğine karar verildi.

Elbette 1945-1950 seneleri arasında imzalattığı ikili anlaşmalarda bizi korkuttuğu en büyük düşman, kurtuluş savaşında ülkemize en büyük yardımları yapan Rusya idi. O Rusya ki II. Dünya savaşı sırasında ABD’ye gemiler dolusu tahıl göndermekten hiç çekinmemişti.

Artık yaftalanmış iki seçeneğimiz vardı:

Komünist Rusya ve Kapitalist Amerika. Ya komünist ya da kapitalist olacaktın.

Demokrat Parti iktidarı döneminde “komünist” yaftası, her karşı çıkana yapıştırılmaktaydı. Zaten okuma alışkanlığı edinmemiş, din baskısı altında sorgulamayı öğrenmemiş bir neslin kullanımı için en uygun durum “yaftalamak” olmuştu. Artık alışınca kudurmuştan beter! bir şekilde yaftalamaya başladık ve hala artarak devam ediyoruz “başka”larını yaftalamaya.

Halbuki Kapitalizm, insanlığın özgürlüğünü engelleyen önemli bir neden idi. Bugün kapitalizme karşı gelenlerin aileleri için komünizm dinsizlikle özdeştirilerek kötülüğü perçinlenmiş bir yaftadır. Benim köylüm ise hala imece ile ayakta kalmaya çalışmakta.

1950’li yılların başı, 1953 olabilir. Bir gün rahmetli babam akşam eve elinde bir teneke ile gelip doğru mutfağa yöneldi. Mutfaktan de seslendi, “Bu gece yemeği ben yapacağım!”

Tamam, babamın yemek yapmayı bildiğini biliyoruz ama o 16kg’lık üzerinde isim, yazı, marka olmayan teneke ne idi meraklandık. Sonra yemeğe oturduk ve hiçbir şey olmamış gibi yemeğimizi yemeye başladık. Daha fazla dayanamayan babam sordu: “Beğendiniz mi?”. Zaten güzel yemek yapardı, “her zamanki gibi güzel” dedik. İşte o zaman kahkahayı patlattı ve dedi ki; “İşte şimdi sizi kandırdım. Bu yemeği tereyağı ile yapmadım (1950’lerde ya tere yağ ya da zeytin yağı kullanılırdı) Tüm banka çalışanlarına bir teneke yağ verildi ve kullanıp nasıl bulduğumuzu söylememiz istendi. O nedenle sormuştum. Farkı anlamadınız değil mi?” Evet, damak tadı olarak biz farkı anlamamıştık ama cebimiz farkını çok yakında anlayacaktı. Margarin ilk defa 1869 yılında III. Napolyon'un isteğiyle kimyager Mouries tarafından üretilmişti. “Yaşam” anlamında “Vita” ve “Sağlık” anlamında “Sana” ile artık yapay yağın adı yaftalanmıştı. Şimdilerde karıncaların bile uzak durduğu bu ürün, elbet “kolestrol” ile desteklenecek, tere yağı yanı sıra “Zeytinyağlı yiyemem aman” şarkısı için de kesenin ağzı açılacaktı. O zamanlar tere yağı fiyatının yarısına satılan bu yağlar, şimdilerde marketlerde üçte bir daha ucuza satılmakta ve şirketler hala ürünlerini yaftalayarak kar etmektedirler.

Politik yaftalamalar, aslında en yaygın olanlarıdır. Gitti Monşer, geldi Hacışer gibi.

Yaftaladıkça özünden ayrılan, kullandıkça anlam değiştiren sözcüklerden bahsetmiyorum bile.

Günümüzde “yeni”, “küreselci”, “vesayetçi”, “terörist”, “dinsiz”, “helal”, “haram” gibi yaftalar bölünmüş, kin tutmuş, ayrıştırılmış guruplar için başka başka anlamlar taşımakta.

Sözcüklerin de ömürleri vardır. Onlar da doğar, yaşar ve ölürler. Eskiden melek gibi dendiğinde saf, temiz, huzur veren, kendi halinde bir kişilik gelirdi aklımıza. Şimdilerde imrenilen hırs, saldırgan tutum, acımasızlık, sert tavır ve para kazanmak için mübah sayılan her tür ahlaksızlık.

Kadın hakları söz konusuysa herkes sizinle aynı düşüncede. Böyle söyleyince “modern” bir görüntü verildiğini biliyorlar. Gerçek ise “kadın gibi gülme”, “kız gibi oynama”, “kıvırma”, “cadı”, “erkektir yapar” söylemleri içerisinde gizli.

Beğenmediğinizde ise yaftalar hazır. Seç beğendiğini.

Kapak fotoğrafını göreniniz var mı bilmiyorum ama beni çok etkiledi.

Bizim ikiyüzlülüğümüzü anıtsallaştırdığına inanıyorum.

Vahit Tuna’yı bu başarılı çalışmasından dolayı kutluyorum.

Veritas odium parit.

Gerçekler nefreti besler.

www.servetbasol.com

201026