Üniversite ve Kelepçe

Dünyada kapısına kelepçe vurulan üniversitemiz (belki de ilk).

"Sayıştay raporlarından yola çıkılarak derlenmiş bilgiler:

-Sayıştay raporuna göre, 41’i akademik, 29’u idari olmak özere 70 personele sahip Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’ne fiilen devam eden öğrenci sayısı birinci sınıfta 4, ikinci sınıfta 3, dördüncü sınıfta 2 olmak üzere sadece 9 öğrencidir.  Bir başka ifade ile öğrenci başına düşen öğretim sayısı 4,5’dur. Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nde öğrenci başına yapılan yıllık harcama miktarı Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğrenci başına yapılan harcamanın 2 katından fazladır.

- 9 profesör, 3 doçent, 4 yardımcı doçent çok sayıda araştırma görevlisinin yer aldığı Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne bağlı Sürmene Balıkçılık Teknolojisi Mühendisliği bölümü, 26 öğrenci kontenjanına karşılık hiç tercih edilmemiştir.

-Tunceli su ürünleri bölümünü ise 1 öğrenci tercih etmiştir.

-10 profesör, 7 doçent, 6 yardımcı doçent 32 akademik personele sahip Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Eğridir Su Ürünleri Fakültesi de hiçbir öğrenci tarafından tercih edilmeyen bir diğer su ürünleri bölümüdür. 

- Kayda değer öğrencisi olmayan; Ege Üniversitesi Su Ürünleri Mühendisliği bölümünde, 40 profesör, 32 doçent, 6 yardımcı doçent olmak üzere 108 akademik personel görev yapmaktadır. Ege Üniversitesi Su Ürünleri Mühendisliği bölümünde görevli profesör ve doçent sayısı Adıyaman, Siirt, Mardin ve Munzur Üniversiteleri başta olmak üzere Anadolu’daki birçok üniversitesinde görev yapan profesör ve doçent sayısından daha fazladır. 

- Yine Sayıştay raporuna göre:

*Tunceli’deki Munzur Üniversitesi’nin 4 fakültesi ve 3 meslek yüksekokulunun 33 bölümünde,

*Bayburt Üniversitesi’nin 5 fakülte ve 5 meslek yüksekokulunun 38 bölümünde,

*Giresun Üniversitesi’nin 7 fakülte ve 14 meslek yüksekokulunun 117 bölümünde,

*Dicle Üniversitesi’nin 9 fakülte ve 8 meslek yüksekokulunun 62 bölümünde;

EĞİTİM GÖREN ÖĞRENCİ YOKTUR (!)

- Sayıştay’ın inceleme yaptığı 2017 yılında 20 üniversitenin 100’ü aşkın fakülte, yüksekokul ve enstitüde kayıtlı öğrenci YOKTUR (!)

Birçok fakültede akademik personel sayısı, öğrenci sayısını misliyle geçmiş durumdadır.

HAL BÖYLE İKEN 

- 273 öğrencinin eğitim gördüğü ODTÜ Petrol Mühendisliği bölümünde ise 4 profesör, 1 doçent, 1 yardımcı doçent, 

-466 öğrencinin eğitim gördüğü Uzay ve Havacılık bölümünde ise 7 profesör, 5 doçent, 8 yardımcı doçent görev yapmaktadır. 

- Öğrenciler tarafından tercih edilmeyen, kontenjanlarının %10’unu bile dolduramayan, öğrencisi olmayan bölümler için yüzlerce, binlerce akademik ve idari personel görevlendirilirken, söz konusu bölümler için yüz milyonlarca TL harcama yapılırken, gençlerimizin ilk tercihi olan ODTÜ ve Boğaziçi gibi üniversitelere ne yeterli kadro ne de yeterli bütçe tahsis edilmediğinden, söz konusu üniversitelerimiz kan kaybediyor ve her yıl dünya sıralamasındaki yerleri gerilere gidiyor. 

- Sonuçta dünyanın en saygın üniversite derecelendirme kuruluşları arasındaki Times Higher Education (THE) açıkladığı 2018 yılı dünyanın en iyi üniversiteler sıralamasında, ilk 350 üniversite arasında maalesef ülkemizden hiçbir üniversite yer almadığı görülmektedir. 

- Aynı değerlendirme kuruluşunun 2014-2015 yılı için açıkladığı dünyanın en iyi üniversiteler sıralamasında ülkemizden tam 6 üniversite ilk 350 üniversite içinde yer alıyordu. ODTÜ 85, Boğaziçi 139, İTÜ 165, Sabancı 182, Bilkent 201 ve Koç Üniversitesi 301’ci sırada yer almıştı. Dünyanın en iyi 250 üniversitesi sıralamasında, Türkiye, İtalya ve Belçika ile eşit düzeyde, Rusya ve İsrail’in önünde yer alıyordu. Bugün ise İran ve Suudi Arabistan’ın da gerisinde... "

(Bu bilgiler Sayın Burhan Özfatura tarafından derlenmiştir)

 

Dünyada ve Anadolu’daki ilk Üniversiteler;

Miladi 200 senelerinde Antakya Akademisi'nin de kurucularından Nusaybinli Mor Yakup tarafından Nusaybin'de ilk Süryani Akademisi Nisibis açıldı. Bir zamanlar felsefe, mantık, edebiyat, geometri, astronomi, tıp, hukuk eğitimi verildiği dünyanın ilk eğitim merkeziydi.

Harran Üniversitesi, epeyce uzun bir süre ara verilmiş olmasına karşın Türkiye topraklarında kurulmuş ilk üniversitelerden biri olma özelliğine sahip. Üniversitenin Abbasilerin ünlü halifesi Harun Reşid döneminin (786- 803) başlarında kurulduğu sanılıyor.

Mithat Sertoğlu (1913-1995) anlatıyor;

Harran şehrinin dünyaca meşhur üniversitesinde, bu üniversitenin Rektörü ve Fizik- Kimya Profesörü büyük Türk bilgini Tûs’lu Ebû Hayyan oğlu Câbir, bundan 1197 yıl evvel Doğu ve Batı ülkelerinden gelmiş öğrencilerine şöyle diyordu:

- Madde, yoğun enerjidir. Bu yüzden Yunan Fizikçilerinin, maddenin bölüne bölüne parçalanmaz bir en küçük parçayla son bulduğuna ve kitlenin bu sayısız parçalanmalardan meydana geldiğine dair olan iddiaları yanlıştır. Parçalanmaz en küçük parça (Yunancası Atom) adını verdikleri bu nesne de parçalanabilir ve bundan enerji oluşur. Bu öyle bir güçtür ki, benzetmek gibi olmasın ama Allah kudreti gibidir ve habbeciğin bu şekilde parçalanması, Allah saklasın, Bağdat gibi şehri yok edebilir.

Cabir “Mükteseb Fi’z Ziraati-z Zeheb” adını verdiği kitabı 820’li yıllarda yazmış, 200 yıl sonra da Mersinli Aydemiroğlu tarafından “İstenilenin Sonu” adıyla Türkçeye çevrilmiştir.

Abbasiler devrinde Harran’da ilk kuruluş tarihi kesin olarak bilinmeyen ve bir kısım kalıntıları hâlâ duran bir müspet ilimler üniversitesi vardı. Bu üniversitede Matematik, Astronomi, Fizik, Kimya, Tıp, Eczacılık ve Tabii İlimler (Zooloji, Botanik, Jeoloji ve Mineraloji) okutulmaktaydı. Buraya Doğu ülkelerinden olduğu gibi İtalya, İspanya gibi Batı ülkelerinden ve özellikle Bizans’tan öğrenciler gelirdi.

Cabir ayrıca, bugüne kadar hâlâ değişmemiş olan optik kurallarını bulmuş ve mercekler teorisini ortaya koymuştur. Bu arada örneğin, içbükey aynalar aracılığı ile güneş ışığını bir yerde toplayarak uzak mesafeden bir ağacın dallarını tutuşturmaya veya bir kazandaki suyu kaynatmaya muvaffak olarak, insanlara güneş enerjisinden faydalanmanın yolunu da göstermiştir. Ancak Me’mûn (7. Abbasi halifesi), kendisine: ‘Cabir isterse sarayınızı uzaktan ve içindekilerle beraber yakabilir’ şeklinde verilen jurnal üzerine, ona bu gibi şeylerle uğraşmamasını emrettikten başka, ölünceye kadar da göz hapsinde bulundurmuştur.

Orhan Erinç - 1193 Yıl Öncesinin Harran Üniversitesi

09 Eylül 2017 Cumhuriyet Gazetesi

 

Tarih bu ve buna benzer örnek ve sözlerle doludur. “Eppur Si Muove”, “Bilim ve sanat, itibar görmediği toplumları terk eder.” İbn-i Sina, “Siyah bir ışık görüyorum” Victor Hugo, gibi.

Böylesine engin ve bilimsel tarihe vatan olmuş bu topraklarda, bugün yaşadığımız içler acısı durumun gizemi ve açıklanma gereği yoktur. Hepsini yaşıyor, görüyor ve çocuklarımıza, gelecek nesillere miras bırakacağımız ne varsa yıkarak aslında kendi geleceğimizi mahvediyoruz.

Türkiye Bilimler Akademisi'nin (TÜBA) 2020 raporuna göre akademik hayata yeni başlayan araştırmacıların ortalama akademik yayın kalitesi 2003 yılından sonra sürekli olarak gerileme kaydediyor. Türkiye'deki 68 üniversiteyi yöneten rektörlerin uluslararası yayın sayısının 0 (SIFIR); 71 rektörün de hayatları boyunca “ürettikleri” tüm eserlerin aldığı toplam uluslararası atıf sayısının 0 (SIFIR). (https://t.co/vSCOgGxfGd). Türkiye'de kendilerine haksız bir akademik avantaj sağlamak isteyen kişilere sipariş üzerine tez yazan 520 şirket var. Bu çok açık akademik yayın etiği ihlali demek.

Bugün, uzun yıllardır bizimle birlikte olan sevgili eski dostumuz Sağduyu’ nun vefatının yasını tutuyoruz.

Doğum kayıtları uzun zaman önce bürokraside kaybolduğu için kimse kaç yaşında olduğundan emin değil. Uzun bir süre, şu değerli dersleri almış olduğumuz hatırlanacak:

- Yağmurdan ne zaman kaçınacağını bilmek;

- Neden erken kalkan kuş solucanı yer;

- Hayat her zaman adil değildir;

- Ve belki de bu benim hatamdı !

Sağduyu,
basit, sağlam mali politikalar -kazanabileceğinizden daha fazla harcama- ve
güvenilir stratejiler -sorunlu çocuklar değil sorumlu yetişkinler-
ile yaşanır.

www.servetbasol.com

210201