Medeniyet - Civilisation

Medeniyet, Arapça olup, “medîne” kökünden gelmekte ve “şehir” demektir. Şehirleşme ve şehirleşmenin yarattığı düzene deniyor. Medeniyet sözcüğünün karşılığı Batı dillerinde “civilisation” olup Latincede “şehirli” anlamına gelen “civilis” sözcüğünden türetilmiştir. Civilisation kelimesi Türkçede kullanılan sivil sözcüğü ile aynı kökten gelir. Her ikisinin de kökeni Latince civis / civilis sözcüğüne kadar götürülür ve şehir (city ve site) sözcüğü ile akrabadır. Bu sözcük 1550’lerden sonra “barbar olmayan, şehirli” anlamında da kullanılmaya başlanmıştır. Civil kelimesi 1610’lardan itibaren (“askeri” sözcüğünün zıddı olarak) “dünyevi bir şekilde düzenlenmiş” ve “yurttaşlıkla ilgili” bir anlam kazanmıştır.

Batı dünyasında medeniyet, sahibi olmakla gurur duyduğu teknik, tekniğin kullanım şekli, bilimsel bilgi ve dünya görüşü, son iki asır içinde ortaya çıkardığı kurumlar, değerler ve bunlara benzer şeyleri ifade eder.

Aynı şekilde medeniyet, tarih boyunca var olan ve geleneklerinde, sanatsal tezahürlerinde, bilgisinde, dilinde, kurumlarında bir dizi ayırt edici özellik ile ortaya konulan çeşitli sanatsal birikimleri (kültürleri) ifade etmek için de kullanılabilir. Maya, Aztek, Yunan, Roma medeniyetleri gibi.

Medeniyet sözcüğü çeşitli şekillerde algılanmış ve tanımlanmıştır. İnsanın hayal gücü sınır tanımadığı için düşünürler bu kavramları farklı algılamış ve ona göre teoriler oluşmuştur. Ancak medeniyet sözcüğü şehir hayatının ortak noktası olan sosyal, siyasal, entelektüel, kurumsal, teknik ve ekonomik alanlardaki birikim, düzey ve fırsatları ifade eder. Felsefi disiplin içerisinde Farabi, düşünce sistemini kurarken insanın tek başına karşılayamayacağı ihtiyaçlarını dayanışma, yardımlaşma ve iş bölümü ile giderme amacına yönelik bir hayat oluşturma düşüncesinden hareket etmiştir. Toplumu oluşturan fertlerin her birinin sahip olduğu dünya görüşü “şehir”in değerler sistemini oluşturur. Şehirsel ve mutlu bir hayat için toplumsal ilişkilerin sürdürülmesi gereklidir. Günlük dildeki “medeni insan”, gelişmiş olarak kabul edilen toplumu gelişmemiş sayılan toplumlardan ayıran özellikler ve ortak özellikler gösteren sosyal gruplar veya bunların bütünü de medeniyetin çeşitleri olarak algılanmaktadır

Dünyamızda insanoğlunun eliyle toplu halde bugünlerde yaşananlar, insanlığımızı yok ettiği gibi medeniyetimizin temel değerlerini de yok etmektedir.

Yaşanan son gelişmeler insanlığımızdan eser bırakmayacak gelişmelere gebe olduğu gibi tarih boyunca oluşturulan medeniyetlerin ortak değerlerini de yerle bir etmektedir. Bildiğiniz gibi; İnsanları kişilikler, toplumları kültürler, medeniyetleri ise ürettikleri değerler birbirinden ayırır. Bu anlamda kişilik insanı, kültür toplumu, medeniyet ise milletleri temsil eder.

Hiçbir medeniyet, birden kendi kendine doğmaz. Bütün medeniyetler bir yaşanmışlığın, yaşanan bir hayat hikâyesinin ve var olan bir gerçekliğin içinde doğar. Bu anlamda her medeniyet insanlığın o güne kadar ortaya konulan ortak birikiminden vücut bulmuştur. Bunun yanında güzel, anlamlı ve kendine uyan unsurları da devralmıştır. Devraldığı bu unsurlardan istifade etmiş, bir kısmını dönüştürmüş veya yeni sentezler oluşturmuştur. Böylece bireyin, sonra toplumun yaşamını bir tarihsel süreklilik içinde oluşturmuş ve zaman içinde de bir medeniyete dönüştürmüştür.

-/-

Venezuela’daki yerliler, benimle biraz dalga geçiyorlardı şehirliyim diye.

Biz batı dünyası diyoruz ya, biraz daha medeni olduğumuzu anlatmak için, ama ona göre ben doğuluyum, hatta kuzey doğuluyum. Medeniyet dersen, benim medeniyetim orada hiçbir işe yaramıyor.

Onlara göre ben daha düşük bir medeniyetten geliyorum, kendileri daha ileri bir medeniyete sahip.

Çünkü zaman içerisinde ortaya çıktı ki, ben defter tutuyorum ne olup bittiğini yazmak için, bana gülüyorlardı ve diyorlardı ki bu defter iki hafta sonra silinecek, hiçbir şey kalmayacak. Nedeni de oradaki yüksek nem. Her taraf ıslak. Ve dedikleri gibi de oldu, iki hafta sonra tüm notlarım silindi.

Kendi kullandıkları bir ağaç var, Indian Book dedikleri, ağacın kabuğunun içine sert bir şeyle yazdıktan bir süre sonra kızarıyor o yazdıkların ve o yazı, 50 sene bozulmadan kalıyormuş. Bana onu gösterdiler, bak sana böyle bir şey lazım diye. Kağıt kalem burada çalışmaz, siz daha çok geridesiniz diyorlardı.

Sinek spreyim vardı sineklere karşı korunmak için, onu gördükçe gülüyorlardı. Bitecek bu, sonra ne yapacaksın diyorlardı. O nedenle bana termitleri gösterdiler. Vücudunda ezince termitleri, böcekler gelmezmiş.!

Orada şunu öğrendim, medeniyet dediğin hiçbir şey orada çalışmıyor. Her şeyin anlamı farklı ve yeniden doğada hayatta kalmayı, gece ateş yakmayı orada öğrendim. Çakmağa bile gülüyorlardı. Çünkü ya gazı bitecek ya da suya düşecek ve kullanamayacaksın. Hala daha eski usul ateş yakıyorlar (sürtme yolu ile), onu öğrendim. Bu da bana şunu gösterdi;

Aslında daha medeni, daha az medeni ya da medeniyet diye bir şey yok, yaşadığın çevreye uyum veya uyumsuzluk var. Çeşit çeşit yaşam modelleri var. Tüm farklılıklar da bunlardan kaynaklanıyor.

Düşününce aslında hepsi ve hepimiz aynı insanız.

Zirveyi Zorlayanlar - Güneş Akdoğan

https://www.youtube.com/watch?v=5aO01FZkkQE

-/-

Hep garipsemiştim Akif’in Batı Medeniyetini "tek dişi kalmış canavar" olarak göstermesini ve nedenini merak etmiş araştırmıştım neden Medeniyeti, “tek dişi kalmış bir canavara benzetmiş diye.

“Biz, çok iyi bir şey olan ve sadece bizde mevcut olan Medeniyetin nimetlerinden bütün insanlığı istifade ettireceğiz. Bunu yapabilmemiz için, başka bölgelerde yaşayan insanlar bunu istemeseler de biz onların "iyiliği" için, onlara rağmen, onlara medeniyet götüreceğiz. Kısaca bizim bütün dünyayı istila etmek gibi bir görevimiz bulunmamaktadır. Bu Batılı medeni ülkelerin hem hakkı hem de vazifesidir.” diyen Avrupa’yı görmüş, onlarla savaşmış, kazanmış ve onlarla mücadeleye devam eden bir milletiz.

“Sizin Ülkenize Demokrasi getireceğiz” diye yola çıkan ABD, bırakın demokrasi getirmeyi girdikleri ülkelerde taş üstünde taş bırakmıyorlar, her ülkede yüzbinler ile ifade edilen çoğunlukta insanları öldürüyor, şehirleri harabeye çeviriyor, o ülkenin vatandaşlarını da çaresiz acılar içerisinde bırakıyorlar. Ayrıca kardeşi kardeşe öldürtmeyi de çok iyi biliyorlar. Ülkeleri eğitimsiz bırakarak daha da rahat başarıyorlar.

Bildiğiniz üzere Demokrasi, ilk olarak Eski Yunanistan'da, şehir devletlerinde uygulandı. Bu sistem Atina demokrasisi olarak anılır. Teoride bütün yurttaşlar mecliste oy verme ve fikrini söyleme hakkına sahipti fakat kadınlar, köleler ve o şehir devletinde doğmamış olanlar (metikler-Atina'nın yerleşik yabancıları) bu haklara sahip değildi. Şehirlerin yönetim biçimine verilen isim olan Demokrasi, şimdilerde ABD için ihraç edilen bir yönetim biçimine dönüşmüş durumda.

Akif’in tek dişi kalmış canavar sözü, bu hırsı, saldırganlığı ve sömürgeciliği yenen bir ulusun başarısını anlatan en etkili sözdür. Gözlerden kaçmış olsa bile bu fotoğraf unutulmamalı.

Demek ki medeniyet, şehirleşme ve barış içerisinde birlikte yaşamayı öğrenip bunu başarmamız, bu iki sömürgeci devletin işine gelmiyor. Bu nedenle “Eğitim seviyesi arttıkça oy oranımız azalıyor”, ya da “Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben daha çok cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede” diyen, diyebilenlerin saltanat sürmesi bu iki devletin desteği ile oluyor.

“Aslında daha medeni, daha az medeni ya da medeniyet diye bir şey yok, yaşadığın çevreye uyum veya uyumsuzluk var. Çeşit çeşit yaşam modelleri var. Tüm farklılıklar da bunlardan kaynaklanıyor.

Düşününce aslında hepsi ve hepimiz aynı insanız.”

Zirveyi Zorlayanlar - Güneş Akdoğan

Düşün, düşünce ve düşününce insan olduğumuzu ve barış içerisinde birlikte yaşamanın erdemini anlamak doğru, düzgün ve bilimsel bir eğitimden geçiyor.

-/-

Atatürk, bilimin ve teknolojinin Türkiye için en gerçek yol gösterici olduğunu sürekli vurgulamıştır. Bu sözlerden biri de “Bilim, gerçeği bilmektir.” sözüdür. Bu sözün açılımı şudur, gerçeği bilmek için bilimsel bilgilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bilimin yol göstericiliği ve rehberliği bu yüzden önemlidir.

Atatürk, bilim insanlarına büyük önem vermiş, onları desteklemiştir. Çünkü bilim insanları, ülkemizden kovulmak yerine kollanmayı ve büyük bir saygıyı hak etmektedirler. Atatürk demiş ki;

“İlim ve özellikle sosyal bilimler dalındaki işlerde ben emir vermem. Bu alanda isterim ki beni bilim adamları aydınlatsınlar. Onun için siz kendi ilminize, irfanınıza güveniyorsanız, bana söyleyiniz, sosyal ilimlerin güzel (yapıcı) yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim.”

Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir, Fendir – Yaşamdaki en gerçek kılavuz bilimdir, fendir.

“Bir milletin sanat yeteneği güzel sanatlara verdiği değerle ölçülür.

Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir.
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.

Güzel sanatlarda muvaffak olamayan milletler ne yazık ki, medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla yer almaktan ilelebet mahrum kalacaklardır.

Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz. Hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatkâr olamazsınız.”

M.Kemal ATATÜRK

www.servetbasol.com – TED 68’

221010