Ne dir, ne değildir.!

APH-2245

Goebels’e sormuşlar; “İktidar nedir?”

– “Düşman yaratmaktır..” diye cevap vermiş.

II. Ramses’e gitmişler; “En büyük piramit hangisi?”

– “Kibrimizdir..” demiş.

Platon’a sormuşlar; “Devlet nasıl yönetilir?”

– “Ya ilimle, ya zulümle..” diye yanıtlamış.

Orhan Gazi’ye sormuşlar; “En büyük zulüm nedir?”

– “Geciken adalettir..” demiş.

Çiçero’ya sormuşlar; “Roma İmparatorluğu nasıl yıkıldı?”

– “İşi ehline vermedik..” diye yanıt vermiş.

Kârun’un yanına varıp; “Zenginliğin sırrı nedir?” demişler.

– “Halka avuç açmamaktır..” demiş.

IV. Murat’a sormuşlar; “Yardıma alışana ne olur?”

– “Emir almaya da alışır..” diye cevaplamış.

Gorbaçov’a “En büyük hatan neydi?” diye sormuşlar.

– “Yanlışı hep karşımızdakinde aradık..” diye yanıtlamış.

Stalin’e sormuşlar; “En büyük korkunuz?”

– “Sokakta yalnız başıma yürümek..” diye cevaplamış.

 

Kişilik sahibi olmamızı zorlaştıran bir sosyal yaşamdan kurtulup birey olmayı becerebilmek, çoğumuzun şu an üstesinden gelemediğimiz ama gelmeye çalıştığımız bir uğraşıdır. İleri medeniyet sergileyen ülkelerde, kişilik hakları korunur ve kollanır. O ülkelerde kadını sokakta öpebilir ama değil bıçaklamak, fiske dahi vuramazsınız. Bizde ise kadını sokakta öpemezsiniz ama onu bıçaklayarak öldürmenize kimse engel olmaz.

Devletlerin halktan bekledikleri “hizmet” anlamında Garcia’ya Mektup götüren bir teğmen hep örnek gösterilmiş, itaatkâr olmanın fazileti ön plana çıkarılmıştır. “Garcia'ya mektup götürecek kişilere gereksinimimiz var. Hem de en kısa sürede, her yerde ve her zaman...” diyerek, bizlerin düşünmeden, yaratıcılıktan uzak, verilen görevi yerine getiren ruhsuz bir köle olmamız istenmektedir.

Eğitimin din temelli, bilimsel ve laik eğitim sisteminin çökmesi, siyasetin ve devlet işlerinin dinselleşmesi, laiklik ilkesinin büyük bir darbe yemesi, bilim, felsefe ve sanat alanlarında Türkiye’nin dünyadaki en geri ülkeler arasında yer alması, demokrasi konusunda Türkiye’nin dikta rejimiyle yönetilen ülkelerle aynı kategoriye girmesi, bu dinci-mezhepçi bakış açısının bir sonucudur.

Savaşa cehalet gerekir. Barışa ise bilgi ve bilgelik.

 

1925 yılında Türkiye’nin ilk ve en büyük özel sektör savunma sanayi fabrikasının temelleri Şakir Zümre tarafından tamamı yerli sermaye ile İstanbul Haliç’te atılmıştır.

15 Ağustos 1925’de TOMTAŞ Kayseri Tayyare Otomobil ve Motor Türk AŞ kuruldu. Alman Junkers Flugzeugwerke A.G firması ve Türk Tayyare Cemiyeti (TTaC)'nin ortak girişimi ile kurulmuştu. 120 Alman ve 50 Türk’ten oluşan ekip, 1932 yılına kadar burada üç adet “Curtiss Hawk”, sekiz adet “Fledgling”, üç farklı tipte 50 adet planör, 15 adet Junkers A-20, 45 adet Alman Gotha 145, 27 adet Polonya lisanslı PZL tipi uçak ve İngiliz Miles-Magister gibi toplam 112 adet uçak üretti. Daha sonra Kayseri Hava İkmal ve Bakım Merkezi’ne dönüştürülmüş, Marshall yardımı sonrası hava ikmal bakım merkezi, traktör fabrikasına dönüştürülerek bu fabrikada aynı dönemde kapatılmıştır.

28 Ocak 1925’te Vecihi Hürkuş, 1923 yılında inşasına başlayıp 1924 yılında bitirdiği Vecihi K-VI uçağı, ilk ve tek uçuşunu, İzmir – Seydiköy’de yapmıştı.

1929’da Kırıkkale Çelik Fabrikası’nın temeli atıldı. Fabrikanın yapımı 1932’de tamamlandı. Kırıkkale Çelik Fabrikası’nda 1935-1950 yılları arasında 150 çeşit çelik yapılmıştır. (1990’lı yıllarda Türkiye’de bu çelik türlerinin dörtte biri bile yapılmıyordu.)

1936'da Türkiye'nin ilk uçak mühendislerinden Selahattin Reşit Alan, uçak ve planörlerin planını çizdi. Böylece yerli ilk tek motorlu “Nu.D-36” üretildi.

“1940’ta, kendi girişimimizle tank yaptık. Bunun sadece Ford motoru dışarıdan geldi. Dizaynı bizimkilerindir. Tipi kendimize mahsustur. Kamil, Necati filan yaptılar. Zırh levhası, topu, paleti, aktarma organları hepsi bizim üretimimizdir. Bu tank, 1946’da Cumhuriyet Bayramı töreninde geçti ancak, sipariş gelmedi ve tek tank olarak kaldı. Amerikan yardımı başlayınca hazırcılık ve kolaya kaçma başladı.” Selahattin Şanbaşoğlu.

26 Mayıs 1944 tarihinde yerli yolcu uçağımız olan NU-D-38 İstanbul’dan Ankara’ya başarılı bir uçuş gerçekleştirdi.

1947 yılında THK‟nın araştırma üniteleri arasında yer alan Ankara Rüzgar Tüneli’nin yapımına Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından başlanmış, mekanik ve motor aksamları 1950 yılında monte edilen tünel, kısmen işler duruma gelmişti. Günümüzde TÜBİTAK SAGE bünyesinde hizmet vermektedir.

1950li yılların sonuydu. Adana'nın Yağızlar Mahallesinde ele avuca sığmaz bir çocuktu. Adı İrfan Mavruk'tu. Bir gün okulda atom dersi verilirken, İrfan'ın söyledikleri hocasının dikkatini çekti. Dönemin Adana valisi, eski TBMM Başkanı Refik Koraltan ve Başbakan Adnan Menderes İrfan Mavruk’u, yüksek zekalı çocuklar fonundan Amerika'ya gönderdiler. İrfan Mavruk, Colombia Üniversitesine alındı. Ardından Houston’da nükleer araştırma merkezinde hidrojen bombasını bulan bilim adamıyla çalıştı. Hatta CIA tarafından korunduğu yazıldı. Bu arada askerliğini yapmadı diye Türk vatandaşlığından çıkarıldı.

16 Haziran 1961 tarihinde Devlet Demiryolları Fabrikaları ve Cer Dairelerinin yöneticilerinden “Ordunun cadde binek ihtiyacını karşılayacak bir otomobil tipinin geliştirilmesi “ istenir. Tanınan süre 4.5 aydır. 29 Ekim 1961 sabahı Türkiye' de yapılan bir otomobil, Türkiye' de yapılan kendi motorunun gücüyle Büyük Millet Meclisi binasının önüne götürülerek Cumhurbaşkanı Cemal GÜRSEL Paşa' ya sunulabiliyor, bir ikincisi Paşa' Anıtkabir' e götürüyor, sonra da Hipodrom'da geçit merasimine katılıyordu.

1962-9-19 Bandırma Füze Kulübü, Kirkor Divarcı’nın, ordunun da desteğiyle hayata geçirdiği projesi, ‘Marmara 1’ adı verilen ve üzerinde ay yıldız olan 1 metre 33 cm’lik, 1.5 kiloluk ilk Türk füzesi, semaya çıkar. Üzerinde çalışılan bir diğer proje ise, ‘Aktrüs’tür. Bu, fezaya ilk kez bir canlı gönderme denemesi olacaktır. Ne var ki görünmeyen bir el, füze çalışmaları yapanlara “buraya kadar” demiştir. Destek olan kurumlar bir anda geri çekilir. Bunun ötesinde, daha tatsız hadiseler de yaşanmıştır.

1986 T-Model Jip üreten fabrika, aslında 1954 yılında “Türk Willys Overland” adı ile kuruldu. O zamanlarda ABD’den parça getirtilerek sivil/askeri cipler üretiliyordu. Sonradan TSK’ya devredilen fabrikada 1986 yılında “T-Model” isimli proje ile yerli üretim cipler üretilebiliyordu. 1995 yılında “Tuzla 1013” ismi ve “T” logosuyla Türk Patent Enstitüsü’nden marka tescilleri alındı. 1990’dan 2006 yılına kadar her türlü ihtiyaca yönelik binlerce cip üretildi. 2006 yılında “İhtiyaç yok.” denilerek fabrika üretimi durduruldu.

1998 senesinde Aselsan 1919 cep telefonu hem yerli olması hem de fiyatının uygun olması nedeniyle büyük rağbet gördü. ASELSAN 1919'un ardından ASELSAN 1920, bir süre sonra da ASELSAN 1923 serisi için üretime geçildi. Türkiye ABD, Birleşik Krallık, İsveç, Danimarka, Finlandiya, Norveç, Güney Kore, Japonya’nın arkasından telefon üretebilmiş 9. ülke oluyor. O yıl sektörde henüz Nokia, Ericsson ve Motorola markaları konuşulurken daha Apple, Samsung vs. ortalarda yok. 10 farklı ülkeye, üç ayda 5 binden fazla ihraç edilir. Hatta başarısı global pazarda o kadar yankı bulur ki, İngiltere’deki teknoloji fuarında birinci seçilir. Bu zaferde, ülkedeki ilk titreşim özelliğinin bu telefonda olması gibi birçok yenilikçi fikir barındırmasının etkisi büyüktür. ASELSAN, yine devlet tarafından destek görmez. Sessizce üretimine son verilir.

 

Orta eğitimden başlayıp, meslek liselerinden mezun olacak olanlar için ilgili dallarda yüksek okullar gerekli eğitimleri verecek duruma gelmeden, ARGE yapabilecek yabancı dil eğitiminden geçmiş öğrencilerimizi yetiştirmeden bırakın arazi dişlisi üretimini, otomobil üretmeye soyunmak, yani çoklu teknolojiyi sıfırdan yaratmak hem verimli olmayacak hem de işlevsel ve uluslararası kabul görür bir düzeye gelemeyecek demektir.

1970’lerde ucuz işçilik ile üretilen tarım ve oyuncak ile kalkınamayacağını gören Tayvan, 1980’lerde ağır sanayi hamlesi ile kalkınmaya karar vermiş, tüm yatırımlarını buna göre düzenlemişti. Eğitimini Meslek Okulları ve devamı olan Yüksek Okul üzerine kurmuş, yarı iletken üzerine yoğunlaşmış (ara sanayi), ARGE yatırımlarını planlamış ve ülke olarak “Asya Kaplanları” arasına girmeyi başarmıştı. 2011’de Dünyanın üçüncü En İyi Yatırımcısı seçilen Tayvan, son 25 yıldır IT teknolojisi üzerine çalışmakta, bu sektörde de dünya pazarında en büyük beşinci üreticidir.

35 seneyi aşkın bir süredir devam ettirilen ve hep kaşınan iç meselemizin çözümü için üretmemize müsaade etmedikleri bazı savaş makinelerinin, ABD politikaları ve çıkarı için üretmemize destek olunmasının, teknoloji ve kalkınmışlık ile alakası olmadığını anlamamız lazım. Sadece komşudaki bir savaş için de değil, ABD’nin Libya’daki, Azerbaycan’daki, Ermenistan’daki çıkarları için de bizim üretmemize müsaade ettiği teknoloji ile doğrusu övünmek, geçmişte yokluklar içerisinde bunca başardıklarımız karşısında sönük kalır.

Eğitim ile desteklemez iseniz, üretemezsiniz. Eğitimi ARGE ile beslemez iseniz, üretiminizi değerlendiremezsiniz. Eğitimi planlamaz iseniz, ürününüzü pazarlayamazsınız.

Plansızlığın sonucu su üzerine çıkan “eğitilmiş eğitimsizliğin” artık saklanamayacak boyutlara geldiğini hem görmekte hem de yaşamaktayız.

Sadece tanıtım görseline bakarak yorum yapanların sıfatlarını buraya yazmak bile gereksiz.

Prof. Güçlü’nün bir sözü beni çok etkiledi:

“Dış güçler engel oluyor ama tabii içerden de onlara destek olanlar çıkıyor.”

Sait Çamlıca’nın bir sözünü de unutmadım:

“Oku emrini, diploma al diye anlamış olmanın bedelini çok ağır ödüyoruz.”

“Öğretim üyesi arkadaşlarımız iyilerdi hoşlardı, ama çoğunun bilime dair öyle bariz bilgileri yoktu. Asıl hedefleri işte profesör olmak, dekan olmak, senatoya girmek, rektör olmak gibi şeylerdi. Yani bilim peşinde değil, rütbe peşinde koşmak. Halbuki Üniversite bilim yapmaya müsait haldeydi. Witt geldi, Blaschke geldi, Hasse geldi, daha pek çok insanlar gelip gittiler. Bunlar her geldiklerinde seminerler verirlerdi. Ben ise arkadaşlarımı yalvar yakar götürebiliyordum bu konferanslara, o kadar ilgisizlerdi yani. O yüzden, sıkılmaya başlamıştım epeydir; ‘artık bu işi bırakmanın zamanıdır’ dedim”.

Cahit ARF. 1962

www.servetbasol.com

221107