Yandan Çarklı
1926'da
Avustralya'da, araç gemisi Lurgurena, Kanguru yolcu gemisinin
yerini aldı.
1928
Haziran’ında açılışı yapılan Townsend gemileri,
arabaları Kanal boyunca taşıyan ilk operatördü.
1934'te
Japonya'nın ilk araç taşıyan gemisi, Kita-kyushu
şehrinin iki limanını birbirine bağlayan gemi oldu. Güzergâhın tamamı 400
metreyi kapsıyordu.
1946
Eylül’ünde İngiliz hükümeti Hollanda’ya üç LST kiralamayı kabul etti. Empire Celtic Tilbury'den
Rotterdam'a ilk ticari yolculuğunu 64 araç taşıyarak yaptı.
1849'da
ilk kendi gücü ile çalışan arabalı gemi olan Leviathon,
İskoçya'da inşa edildi.
1956'da,
Sir Christopher Cockerell
tarafından Hovercraft icat edildi. Bu, bir hava
yastığı üzerinde hareket edebilen küçük bir gemi idi. Hem yolcuları hem de
arabaları taşıyarak Manş Denizi'ni geçti.
Bugün
'Ro-Ro' (Roll-in, roll-out)
terimi genellikle tekerlekli araçlar (arabalar ve kamyonlar) için kullanılır, ancak
ilk Ro-Ro gemileri aslında tren taşımak için inşa edilmişti. Bu tip araç
taşıyan gemilerde vagonların bir taraftan yüklenip öbür taraftan çıkmaları
gerekmiyordu. Tren vagonlarının önü-arkası diye bir kavram yoktu. Arabalar için
ilk çift yönlü tasarım Hüseyin Faki Efendi ve Mehmet
Usta’nın çizimleri ile ortaya çıkmıştır. Her iki taraftan da binip inebilen bir
araç taşıma gemisi, dünyada üretilmiş olan ilk örnektir. Her ne kadar Fırat
nehrini Malatya’dan Elazığ’a ya da aksi yönde bu günlerde geçmek istediğinizde
ancak tek yönlü arabalı ile geçiyor olmak, ayrı bir heyecan yaşamaktır.
Aslında
vapur sözcüğü de Fransızca bir sözcük. Fransızca "Vapeur-buhar"
sözcüğünün Türkçe okunuşu.
Nedense Buharlı demek yerine Fransızca vapur demeyi seçmişiz.
Gelelim
bizim Arabalı Vapur öncülüğümüze.
1828
senesinde Boğaz’da ilk vapur İngiltere’den satın alınan “Swift” adlı vapur
oldu. İdare, vapura “Sür’at” ismini verdi ama vapur
bacasından buharlar salarak ilerlediği için halk buna "buğu vapuru” dedi.
1840'lı
yıllarda Tersane-i Amire'nin küçük tekneleri İstanbul
Boğazı'nda ulaşım hizmeti vermeye başlamıştı.
1843’te
Swift’i “Hümapervaz” adlı vapur izledi. Pazar
kayıklarıyla hayli uzun süren gidiş ve dönüşler bu vapurlarla hem daha kısa hem
de daha rahat ve güvenli şekilde yapılıyordu.
1851'de
Tanzimat Dönemi'nin ünlü isimleri Fuad Paşa ve Ahmet
Cevdet Paşa, İstanbul'daki deniz ulaşımını kolaylaştırmak ve artan yolculuk
talebini karşılamak için Şirket-i Hayriye'nin kurulması girişimlerine
başlarlar. Çok geçmeden Sultan Abdulmecid'in onayıyla
17 Ocak 1851'de şirket resmen kurulur.
İlk
anonim şirket unvanına sahip Şirket-i Hayriye, faaliyet süresi boyunca 3 araba,
74 yolcu, 3 kömür vapuru ve 1 gezinti teknesi olmak üzere 81 araca sahipti.
1860'lı
yıllarda Şirketi Hayriyye Cemiyeti'nin başına Giritli
Hüseyin Haki Efendi getirilir. O tarihlerde şirket, İstanbul’da yaklaşık 20
yıldan beri yolcu taşımacılığı yapmaktaydı. Vapurlarla yolcu ve beraberindeki
yüklerin taşınması kısmen yapılıyor olsa da atların, arabaların, askeri
teçhizatın, boğazın iki yakasına yayılmış bu şehirde karşıdan karşıya
geçirilmesi için farklı bir deniz taşıtına ihtiyaç vardı. İstanbul Boğazı'nda
araçların deniz ulaşımını kolaylaştıracak bir çözüm için yıllardır kafa yoran
yenilikçi yönetici Hüseyin Haki, sonunda şirketin mimarı Mehmet Usta'ya bu fikri
açıp geliştirmesini ister. İkisinin bir yıl birlikte çalışması sonucunda 1869
yılında; düz güverteli, insan taşımaya da uygun, her iki ucu kapaklı, ileri
geri hareket edebilen bir vapur tasarımı yaparlar. Güvertesi arabaların
geçişini kolaylaştırmak için dümdüz olacak şekilde tasarlanır. Yani dünyada eşi
benzeri olmayan bir tarzda, burnundan rıhtıma yanaşacak, her iki ucundan da
araç ve yük alabilecek şekilde inşa edilecekti. Bu tasarımı İngiliz tersanesine
gönderirler. İngilizler bu tasarıma hayran kalır. Elbet ileride bu tasarımı
kendileri bol bol kullanacaklardır.
Maudslay Sons and Fields
isimli tersanede yaptırılan gemi yandan çarklıydı.
1871'de
yapımı yaklaşık 2 yıl süren, 1872'de '26' baca numaralı iki tarafından da
inilip binilen dünyanın ilk Türk mühendisliği eseri olan Arabalı Vapur, denize
iner. İlk Türk Arabalı Vapuru Suhulet 45,7 metre uzunluğunda, 8,5 m eninde, 555
beygir gücündeki tek silindirli buhar motoruyla, 450 gros
ton ağırlığında olup hızı saatte 11 km idi. Geminin ismini şair Namık Kemal
verir. “Suhulet”; kolaylık, yumuşaklık anlamına gelmekteydi. Meşhur şairimiz,
yepyeni bir tasarıma sahip olan bu vapurun araçları ve yolcuları bir yakadan
diğerine kolayca naklettiğine atıfta bulunmuştu.
Suhulet,
ilk seferini 1872 yılında Üsküdar ile Kabataş arasında gerçekleştirir.
Çanakkale Savaşı’nda da kullanılan bu vapur 1958’de emekliye ayrılana kadar
boğazın iki yakasında tam 87 yıl çalışır.
Suhulet’in
sağladığı büyük kolaylıklar kısa sürede değerinin anlaşılmasını sağlar ve aynı
tersaneye, bu sefer çift motorlu ve daha güçlü bir vapur sipariş edilir. 1 yıl
kadar sonra hizmete giren bu vapura da 27 baca numarası ve yine Namık Kemal,
iki kıyıyı birbirine bağlayan anlamında Sahilbent
ismini verir.
Gemiler
ilk hizmete girdiğinde İstanbul’da henüz motorlu taşıt yoktur (İlk motorlu
otomobillerin ve kamyonların şehirde görülmeye başlaması ancak 1906 sonrasında
rastlanır). Tramvaylar ise atla çekilmekte olup elektrik enerjisine daha
geçilmemiştir (İlk elektrikli tramvaylarsa İstanbul’da 1913-14 senelerinde
çalışmaya başlamıştı).
Aslında
1888'de Sultan II. Abdülhamid için ilk elektrikli otomobilin İstanbul'a
getirilmesi gündeme gelmişti. The Engineer
Dergisi'nde II. Abdülhamid için İngiltere'de hazırlanan elektrikli araba
hakkında ayrı bir bölüm ayrılmış ve arabanın mühendisleri ile bir de
fotoğrafına yer verilmişti. Paris Elçisi Salih Münir, Mart 1899 tarihli
raporunda padişah adına biri büyük biri ise küçük olmak üzere iki adet
elektrikli otomobil sipariş ettiğini bildirmişti.
5
Kasım 1905 tarihinde Robert Jefferson otomobili ile Büyükçekmece üzerinden
İstanbul'a giriş yaptıktan sonra Beyoğlu'ndaki Pera Palas Oteli'ne yerleşmişti.
1907
senesinde İstanbul'da ilk otomobil, Beyoğlu'nda görüldü. O yıl içinde
Ağustos'ta sıvı yakıtlı taşıtların ithaline izin verilmişti.
1908
yılında İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle Avrupa’da oldukça popüler olmuş
bu vasıta özellikle İstanbul gayrimüslimlerinin ve zengin bazı yerli
tüccarların fazlasıyla dikkatini cezbediyordu. Öncelikle yabancı ülkenin
sefirleri, ardından gayrimüslimler ve otomobile meraklı Türkler de bu aracı
edinmeye başladı.
1912
yılında ilk trafik kazasına İtalyan Sefirin şoförü karışmış ve bir Osmanlı
vatandaşının ölümüne sebep olmuştu. Kazanın sonunda İtalyan Sefirin şoförü
yüklü bir tazminat karşılığı serbest bırakılmıştı.
1950
yılı sonrası İlk trafik ışıkları ve kuralları otomobillerin yaygınlaşmasıyla
İstanbul ve Ankara’ya gelmişti.
İlk
Arabalı ise 1872 senesinde sefere konmuştu. Arabalının kıymete binmesi için 78
sene beklendi ama asıl kıymeti 1970 senesine kadar Kabataş’ta Harem için sıra
bekleyenler tarafından bilindi. Şimdi hem boğaz hem de körfez üzerinde köprülerin
olmasına rağmen hala arabalı için sıra beklenmekte.
Taşıyacak
otomobilimiz olmasa bile çift taraflı indi-bindi yapan dünyanın ilk Araba Gemisi
planını çizen bizler, bunca gelişmeler, yenilikler, buluş ve tasarımları hala
şaşırtıcı bir şekilde devam ettirmekteyiz. Cehennemdeki kazan bekçilerimize
nefes aldırmaya devam eden biz Türkler, hala nedense halkımızı eğitimde geri
bırakarak zebanileri mutlu etmekten bir türlü vaz caymadık.!
The concern over
the seas on which one sails
is no less a problematic question than deciding on the voyage itself.
İnsanın yelken
açacağı denizlerle ilgili endişesi, yolculuğa yapıp yapmama kararını vermekten
daha sorunlu değildir.
221212