Mona Lisa.

 

Mona Lisa Tablosu 1911 yılında bulunduğu müzeden kaçırılmıştı. Hem de Müzenin bir çalışanı tarafından.

Tablo ancak 2 yıl sonra bulunabilmişti. İşin ilginç yanı ise tablo kaçırıldıktan bir gün sonra tam 60 bin kişi, tablonun kaçırıldığı Louvre Müzesine akın etmişti. Neden mi ? Olmayan tabloyu görmek için....

 

Her an, her yer, her kişi ve durum, sizinle anlam ve değer kazanır. Bilgiye aç, doğaya ve kendinize hayran olun. Sevdiklerinize, yemeğinize ve gezmenize zaman ayırın. Denemekten korkmayın ama zevk almadığınız hiçbir işe kalkışmayın. Sahip olduğunuz en kıymetli ne varsa kullanın, hem de hemen.

Yapmak istediğinizi yapın, söylemek istediğinizi söyleyin. Gibi olmayın, olduğunuz gibi görünün.

Bugün dünden daha da önemli çünkü yarın gelecek mi bilmiyoruz.

Yaşamınıza zevk ve neşe katın, ertelemeyin. Yaşadığınız her an önemlidir, geciktirmeyin.

K. Lau

 

Dünya çapında, kendi alanında başarılı isimler çeşitli gezegen ve onların uydularında bulunan dağ, krater ve vadilere veriliyor. Verilen bu isimler, Uluslararası Astronomi Birliği (IAU) tarafından oluşturulan bir kurul tarafından onaylandıktan sonra resmiyet kazanıyor. Uyulması gereken kurallar arasında, politik ve askeri isimler kullanmamak önde geliyor. İsimlerin okunabilir olması ve 16'dan fazla harfi içermemesi de gerekiyor. Venüs'te çapı 20 kilometreden büyük olan kraterler, adlarını alanlarında olağanüstü çalışmalar yapmış ya da eserler vermiş kadınlardan alıyor. İsmini Halide Edip'ten alan “Adıvar Krateri” (Halide Edip Adıvar, Halide Onbaşı; yazar, siyasetçi, akademisyen, öğretmen) ve Mihri Hatun, (15. yy Osmanlı’nın ilk kadın şairlerinden) “Hatun Krateri”… (Bu arada Mihri Hatun Divanı, ilk olarak 1967'de Moskova'da basıldı. Türkiye’de basılması için aradan 40 sene geçmesi gerekti.sb)

Merkür'deki kraterlere dünyanın çeşitli kültürlerinden tarihte iz bırakan ve en az 50 yıldır ünlü olan sanatçıların, ressamların, müzisyenlerin ve yazarların adı verilirken, Mars'taki kraterlerse (çapları 60 kilometreden az olması koşuluyla) isimlerini Dünya kentlerinden alıyor. İsmini dünya dışına taşıyan ülkemizden başka kişiler ve yer isimleri de var. Bunlardan birkaçı;

Mevlânâ Celaleddin Rumi, Mimar Sinan ve Sabri Berkel krateri- Merkür

Tarsus, Sinop kraterleri- Mars

Toros Dağları- Ay (Dünya'nın uydusu)

Trakya Karaltısı- Europa (Jüpiter'in uydusu)

Çanakkale Boğazı, Biga Yarımadası- Ganymeda (Jüpiter'in uydusu)

Harran Vadisi- Enceladus (Satürn'ün uydusu)

Truvalılar, İda (Kaz Dağı), Ankara, Dumlupınar- Göktaşları (Asteroidler)

Alıntı, Nebiha Sürme

 

Yüz'de ısrar etme, "Doksan da olur".

İnsan dediğinde, "Noksan da olur"...

Sakın büyüklenme, "Elde neler var".

Bir ben varım deme, "Yoksan da olur".

Hatasız Dost Arayan "Dosttan da olur"....

MEVLANA

 

Erdemli insanların dokuz düşüncesi vardır:

- Baktıklarında berrak görmeyi düşünürler.

- Dinlediklerinde iyi duymayı düşünürler.

- Görünüşleri bakımından sıcak olmayı düşünürler.

- Davranışlarında saygılı olmayı düşünürler.

- Konuşmalarında doğru olmayı düşünürler.

- İşlerinde ciddi olmayı düşünürler.

- Kuşkuya düştüklerinde soruları nasıl soracaklarını düşünürler.

- Öfkelendiklerinde çıkması olası sorunları düşünürler.

- Kazancı gördüklerinde adaleti düşünürler.

KONFÜÇYUS

 

Çoğumuz ikinci el insanlar haline geldik.

Okuyoruz, üniversiteye gidiyoruz, büyük oranda bilgi biriktiriyoruz.

Bu bilgiler başka insanların düşündüklerinden ve söylediklerinden oluşuyor.

Topladığımız bilgileri başkalarının söyledikleriyle kıyaslıyoruz. Orijinal hiçbir şey yok. Yalnızca tekrar ediyoruz, tekrar ediyoruz, tekrar ediyoruz. Ve biri bize, "düşünce nedir, düşünmek nedir?" diye sorduğunda da yanıt veremiyoruz.

Jiddu Krishnanıurti

 

İnsanlar, takımlar ve kuruluşlar ne zaman duvara toslasa, iki şeyden birini yapmaya meyillidir, ya aynı şeyi daha fazla yaparlar ya da aynı şeyi daha az yaparlar. Ama çok nadiren gördüğünüz şey, farklı şeyler yapmaya başlamalarıdır. Eğer verilere bakarsanız bu ilginç, insanların yaklaşık %3'ü farklı şeyler yapmaya meyillidir.

Kalan %97, steroid almış bir tür çılgın enerji tavşanı gibi duvara toslamaya devam eder.

'Norm' sözcüğü 'normal' in kısaltmasıdır. Başka bir deyişle, herkesin yaptığını yaparsanız herkesin elde ettiği sonuçları elde edersiniz ve bunlar “normal” sonuçlar olur.

Bir mobilya işine sahip olsaydınız ve bir gün müşterilerinizin mobilyalarını artık monte etmemeye karar verseydiniz, muhtemelen sonunda IKEA adlı şirketin sahibi olurdunuz ve iş yüksek performansa geldiğinde çoğunluğun her zaman yanıldığını anlayıp sonunda işleri düzeltmeyi bırakıp bunun yerine büyük inovasyona (yaratıcılığa) geçersiniz.

Why the majority is always wrong | Paul Rulkens

 

Tüm bu derlemeler hep düşün üzerine. Ülkemizde ise düşünce neredeyse suç gibi algılanmakta. Sorgulama, düşün üretme ve uygulama hep birilerinin tekeline alınmış gibi görünmekte. Felsefe, mantık, kompozisyon gibi derslerin kaldırılmış olması, çeşitli düşüncelerin engellenerek tek bir yaşam tipi dayatılmasına yönelik sonuçları hedefler gibi. İcat yaratma, eski köye yeni adet getirme gibi köklü deyişlerimiz, bilimden uzak statükoyu korumaya yönelik tavırlar, bir yere kadar geçerli olacaktır. İnsan neslinin gereksinimleri karşılanmadıkça, yeme, içme, barınma ve üreme aksayacak, toplumsal tavır yön değiştirecek ve zamana uygun yaşam tarzları öne çıkacak ve bilim, yine aynı soruları sorup değişik yanıtlar almaya devam edecektir. Çünkü değişmeyen tek şey değişimdir.

Çoğunluğun ise hep yanıldığı, yadsınamaz bir gerçektir.

Bunca yinelememden sonra artık şunu iyi biliyoruz.

Şimdi bakın, normal koşullarda, çocuklar zaten doğdukları zaman %5'i üstün yetenekli. Hiçbir şey yapmanıza gerek yok. Biz o %5'i alıyoruz, 10 yıl eğitiyoruz ve %2,2’ye kadar düşürüyoruz. Bizim en büyük sıkıntımız bu: İtiraz etmeyi bilmiyoruz. Şimdi büyük bir sessizlik istiyorum, belki de bütün bu anlattığımı benden çok daha iyi anlatacak bir şair abimizden bir mısra;

‘’Düşünde bile göremez işler, düşlerin gördüğü işleri.’’

İtiraz Et, Hayal Kur, İlerle! -Selçuk R. Şirin

İnsanlar, takımlar ve kuruluşlar ne zaman duvara toslasa, aynı şeyi yapmaya meyillidirler. Ama çok nadiren farklı şeyler yapmaya başlamalarıdır. İnsanların yaklaşık %3'ü farklı şeyler yapmaya meyillidir.

Why the majority is always wrong | Paul Rulkens

 

“Avustralya Stratejik Politikalar Enstitüsü’ne göre Çin, 44 ileri teknoloji alanının 37’sinde liderliğe yükseldi. Bunların 8 adedinde ise tekel olma ihtimali çok yüksek. Türkiye ise sadece 6 başlık altında dünyanın ilk 10 ülkesi arasında yer alıyor. Biyo yakıtlar ile dronlar, sürü ve iş birliği robotları alanında dünya sıralamasında yedinci basamaktayız. Biyoyakıtlar konusundaki en başarılı üniversitemiz ise 175’inci sırada.

İleri optik haberleşme konusunda, Özyeğin Üniversitesi’nde yürütülen çalışmalar bu üniversitemizi Endeks sıralamalarında 12’nciliğe taşımış.

Kaplamalar alanında dünyada sekizinci sıradayız. Akıllı malzemeler, gelişmiş kompozit malzemeler ve yüksek özellikli malzemeler alanında ise her birinde dünya endeksinde dokuzuncu sırada yer alıyoruz.

Hem nicelik hem nitelik olarak bilimsel araştırmalar ve üniversite sıralamalarında nispeten ilerleme kaydettiğimiz alanlarda dünya endeksinde daha geride kalmış durumdayız.”

techtracker.aspi.org.au – Erkan Ayan

Tüm bunları nüfusun %2,2 ve %3’ü ile yaptığımızı düşünürsek, neden eğitimde geri bırakıldığımızı sorgulayabiliriz. Bu eğitimde geri bırakılmışlık ülke çıkarı için mi yapılmakta yoksa başka planlar birilerinin işine mi yaramakta?

Hala yanıtlanmamış, daha doğrusu hala sorusu sorulmamış bir konu:

- Tüm dünyayı kendine hayran bırakan Türk’ler neden hep Türkiye dışından çıkmakta?

Geçen hafta yazdığım “Kutsal Cehalet” yazım belki buna bir yanıt olabilir.

www.servetbasol.com

230313