DYP GRUBU ADINA
Sayın
Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; hepimizi saygı ile selamlıyorum.
Program
üzerindeki görüşlerimize girerken bazı genel düşüncelerimizi orta ya koymak
istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi, hürriyetçi demokratik sistemin
kalbidir. Türkiye Büyük Milet Meclisi, Türkiye'de hakların, hürriyetlerin
bekçisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, her şeyin açıkta, açıkça, herkesin
gözü önünde olmasının teminatıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, mutlaka, üstün
İradenin üstün kurumu olduğunu bilerek ve mutlaka, evvela kendi yerine ve kendi
halklarına sahip çıkarak hareket etmek durumundadır. Türkiye Büyük Millet
Meclisli bir kenara itilemez itilmemelidir de. Ne Türkiye Büyük Millet Meclisi
ne hür basın ne hür ilim kurumları, iktidarların ayak bağı değildir; öyle
varsayılmamalıdır da. İktidarlar Türkiye Büyük Millet Meclisinden, hür
basından, hür ilim kurumlarından rahatsız oldukları sürece, hürriyetçi
demokrasiyi yürütmek imkânı yoktur. İktidarlar her rejimde vardır. Rejimi demokratik
yapan, hür muhalefettir, hür basındır, hür ilim kurumlarıdır. Bunlar tümüyle,
beraberce bir uyum içerisinde olmak durumundadırlar.
Hürriyetçi
demokrasi, bir ülkenin halkına sadece güvenlik veren; ama, güvenliğin dışında
başka şey vermeyen rejimim adı değildir. Hürriyetçi demokrasi hem mal ve can
güvenliğini hem hürriyeti hem ekmeği beraberce veren rejimin adıdır. «Hangisini
yeğlersiniz? Bunlardan birisini yeğleyin» gibi bir seçme ile vatandaş karşı
karşıya bırakıldığında rejim, rejim olmaktan çıkar; en azından, hürriyetçi
demokrasi olmaktan çıkar.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hukuk
devleti olabilmesi, Milet iradesi üstünlüğünü ve hukukun üstünlüğünün mutlak
anlamda korunmasına bağlıdır.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti bir laik devlettir. Laik devlet olabilmesinin şartı, hiç
kimsenin, inançlarından dolayı yargılanmamasına bağlıdır ve bu ülkede hiç
kimsenin, inançlarından, düşüncelerinden dolayı ikinci sınıf vatandaş
sayılmamasına bağlıdır.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, bir sosyal devlettir. Sosyal devlet, fakirle zenginin
arasındaki mesafenin çok büyük olmadığı; daha doğrusu, bu ülken
vatandaşlarının, hepsinin ama tümünün insanca yaşama hakkına sahip olduğu ve bu
hakkın gerçekleştirildiği devletin adıdır; «Kim ne yaparsa yapsın» denilen
devletin adı değildir. Bu nedenle, bir ülkede insanca yaşamaya aykırı düşen
dumanlar varsa devlet, sosyal devlet ilkesini gerçekleştirmiyor demektir.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin bu büyük müessesesi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hukuk
devleti olması, laik devlet olması ve sosyal devlet olması vasıflarını
gözetecektir; mutlaka bunları gözetecektir.
Kanun
kuvvetindeki kararnamelerle de meclisler, yasama yetkilerini kısmen yürütmeye
devretmektedirler. Kanun kuvvetindeki kararnameler, daha çok, ekonomik
faaliyetlerin daha çabuk görülmesi için düşünülmüştür; öyle de olmalıdır bana
göre, ama bunu bir toplumun her evresinde uygularsanız, o takdirde işin içinden
çıkma imkânı olmaz. Kanun kuvvetindeki kararnameleri 1982 Anayasası şöyle düzenlemiş;
Kanun kuvvetinde kararname çıkar çıkmaz Meclise sevk olunacak, Meclis bunu
öncelikle ve acile alarak konuşacak. Bakalım ne olmuş... 211 kanun kuvve tinde
kararname çıkarılmış geçen dönem, bunlar Meclise sevk edilmiş; bunlardan 65 adedi
çıkmış, 2 adedi reddolunmuş, 144 adedi duruyor. Bu nedenle, «Öncelikle ve
ivedilikle» maddesi işlememiş. Uygulama yapılmış, uygulama yapılalı aylar
olmuş; bu uygulama, aslında bunların içeri sinde pek çoğu Meclisin el koyması
lazım gelen, karar vermesi gerekli konular olmasına rağmen, öyle olmamış;
hükümet bunları çıkarmış, ama aradan yıllar geçmiş, aylar geçmiş, 144 adet
kanun kuvvetinde kararname bu Meclisten geçmemiş; duruyor. Neye rağmen?...
Anayasadaki «öncelik ve ivedilik» şartına rağmen. Bu nedenle, «Bu kurum yerini
korumalıdır» derken bu kurum, içinden çıkardığı hükümete karşı da yerini
korumalıdır. Bu kurum, sessiz milyonların dilidir, bu kurum, sessiz milyonların
kulağıdır, bu kurum, sessiz milyonların gözüdür, elidir, ayağıdır; bu nedenle
sessiz milyonların hukukunu korumak gerekir.
Sükûn
ile barış, ayrı ayrı şeylerdir. Sükûn, sükûnetten gelir, Sükûnu sağlarsınız.
Sükûnu çeşitli şekillerle sağlarsınız; sükûnu zorla sağlarsınız, sükûnu herkesi
susturarak sağlarsınız veya sükûnu depolitizasyonla sağlarsınız. Bir ülkenin
halkı nemelazımcılığa vurur; hiçbir şeye karışmaz, ne olursa olsun, olur.
Sükûnun böyle sağlandığı bir toplum, dinamizmini yitirmiştir. Sükûn ve huzur,
tartışılarak sağlanmalıdır. Hem tartışılmalıdır hem bir ülkede tartışma
olmalıdır hem sükûn ve huzur olmalıdır. Bu, demokratik sükûn ve huzurdur. Bu
nedenle, Türkiye'nin aradığı, demokratik sistem içinde demokratik sükûn ve
huzurdur; demokratik sükûn ve huzuru bulacaktır Türkiye. Tartışmayı kavga
haline getirirseniz veya tartışmayı kavga şeklinde tanımlarsanız, bu takdirde
bu ülkede hakların aranması ve hakların savunulması imkânsız hale gelir çünkü,
hakların aranması ve hakların savunulmasına geçtiğiniz zaman «Bu kavgadır»
diyeceksiniz; o zaman demokratik sistemi işletmek imkânı olmaz. Türkiye'de hem
tartışma olacak hem barış olacak. Kavga olmayacak. Bizim söylemek istediğimiz
şey, - biz kavga savunması yapmıyoruz - medenî
tartışmanın adına «kavga» derseniz, tartışma yapılamaz; bunu söylüyoruz. Ama,
kim ne derse desin, Türkiye'de medeni tartışma olacaktır; Türkiye'de temel hak
ve hürriyetler olacaktır ve bu ülkelerin in sanları onu aramaya da devam
edecektir; olmadığı yerde onu aramaya devam edecektir.
Süleyman DEMİREL
1987 TBMM Bütçe Görüşmeleri.
https://www.youtube.com/watch?v=Gpa1qZ6M148
Bizler
(’68 kuşağı) çok şey yaşadık, çok eşya (‘şey’ sözcüğünün
çoğulu ‘eşya’ dır) gördük, çok sıkıntı çektik ama asla
yılmadık. Bugün yaşanan eğitimsizlik ve cehalete övgü, kimseyi yıldırmasın. 56
sene önce bizler sokaklarda yürürken bizim için söylenmiş olan “Sokaklar
yürümekle aşınmaz!” sözünün anlamını ancak bu yaşlarımızda anlayabildik. Sadece
büyük şehirlerde olan ve ülke ortalaması üzerinde eğitim veren kurumlar
sayesinde karşı koymayı, daha doğrusu “soru sormayı”, sorgulamayı öğrenmiş ve
uygulayan bir nesiliz. Sadece soru sormakla kalmayıp, “tanım-kural-düzen”
çerçevesinde dilini çeşitlendirip, anlamaya önem vererek anlamdan kurala erişip
toplumsal düzeni kavrama ve oluşturma çabalarımızdır bizi bugünlere getiren. Bu
gerçekten çok işe yaradı.
Bol
bol okuyun, kendinizi yetiştirmek istiyorsanız konfor alanınızdan çıkıp,
değişik kültürlerle tanışın. Köyden şehre göçmek, komşu kasabayı görmemişler
için bir yıkımdır.
Bol
bol gezin, her kültürü anlamaya çalışın yargılamak yerine. Onlar da aynını
yaptıklarında barışın ne anlama geldiğini görecek ve değerini hissedeceksiniz.
Youtube’da
sadece yurtiçinde gezdiğim 94 yerin fotoğraflarını video olarak sergiledim.
Gidip gördüğüm yurtiçi yerler elbet bunlardan fazla. Yurt dışında ise 36’dan
fazla ülke gezip birkaçında da yaşadığım için şunu çok rahat söyleyebilirim. Ülkemin,
ülke halkının hem görsel hem de ruhsal zenginliğine siz de şaşıracaksınız. Hele
boş bakan değil, gören gözlerle baktıkça bu hayranlığınız daha da artacak. Lütfen
gitmeden önce araştırın, okuyun ve planlayın gezinizi.
Aslında,
her konuda okuyun, araştırın, planlayın ve yapın.
240923