Özgür Düşünce
“Biz, zorla boyun eğilmesinden hoşlanmayız. Bize kendi isteğinle uymalısın.
Biz bize başkaldıranları yok etmeyiz. Akıllarını ele geçirip değiştirir,
yeniden biçimlendiririz. Ondaki tüm kötülüğü yok eder, onu yalnız görünüşte
değil, tüm gönlü ve ruhuyla kendi tarafımıza çeker, sonra öldürürüz.
Katlanamayacağımız tek şey, ne kadar güçsüz ve gizli olursa olsun, dünyada
yanlış bir düşüncenin var olmasıdır.”
George Orwell - 1984 romanından.
Vitrindeki elbiseler arasından bir renk seçersin. Olmayan bir rengi seçme
şansın yok. Seçerken de ilan edilmiş “bu senenin modası” olan rengi seçmen
tesadüf değildir. Bu renk, 5 sene öncesinden kararlaştırılmış bir renktir. Yani
beş sene sonra bu rengin moda olması kararlaştırılmıştır. O nedenle iplikçiler
bu renk tonlarında iplik üretecekler, desinatörler bu tonlarda kumaş desenleri
hazırlayacaklar ve bu kumaş desenlerine göre elbise modelleri hazırlanacak ve
sonunda o renk ve tonları vitrinlerde yerini alacak ve sen de önümüzdeki sene
şu renk moda olacak söylemi ile o renk tonlarından sana en yakışanı olarak
gördüğün elbiseyi seçecek ve herkes senin ne kadar zevkli olduğundan
bahsedecek. Ne de olsa özgür iradenle bu rengi seçtiğini sanacaksın çünkü
modanın nasıl şekillendiğini bilmiyordun. Ama artık biliyorsun.! Özgür iradenle
yeni başka renk ve model olmadığı için, kafanı bu renk ve model ile reklam
bombardımanına tuttukları için, ancak o düzenin sana sundukları arasından “özgür
iradenle” sınırlı bir seçim yapacaksın.
Bu sadece moda haftalarında sana sunulan seçeneklerle kalmıyor. Marka
(işaretleme), reklam (yinelenen sunum), moda (tarz), promosyon (önceden sunum),
özendirme ve tutundurma çalışmaları ile halk hazırlanır. Tıpkı yıllardır bir
ABD içeceğinin yaptığı gibi asla ürünün içeriğinden değil o ürünü kullanırsan,
imajı (görüntüsü) ile kendini sınıf atlamış gibi nasıl hissedeceğine
inandırmaya yönelik sunumlar ile pazarlama yapar. Tüm tehlike ve zararlarına
(içerisinde ne olduğunu bilmemene) karşın seviyorum, tadı güzel, rengi güzel
diye kendini savunmaya çalışsan dahi, o ürünün reklamını sana yaptırdıklarının
farkında bile olmazsın.
Siyaset ise bu olgu ve pazarlama stratejilerini en çok kullanan kesimdir.
Ülkemizde başa geçip ülkeyi yöneten partilere bakın. 20 May 1983’de
kurulan bir parti,13 Aralık 1983’de tek başına iktidarda. 14 Aug 2001’de kurulan bir parti, 18 Kas 2002’de tek başına iktidarda.
Bu partilerin kurulma nedenleri, birçoğunun içerisinde eski yoz siyasetçilerin
olmalarına karşın kurulan yeni partinin geçmişinin olmaması. Böylece parti söz
konusu olduğunda bu yeni parti, sütten çıkmış ak kaşık. Partililerin ise
geçmişleri tam tersi ama kişilere değil, partiye oy veriliyor. Böylece eski bir
parti, geçmişinden dolayı bolca suçlanabilirken yeni partiyi suçlayacak hiçbir
şey bulunmuyor.
Bu bir eğitim işi. Ülkenin eğitim seviyesi ile ilgili bir şey. Eğitim
seviyesi tek başına bir etken değil. Eğitim ile ahlak da seviye kaybetmekte.
Ahlak, toplumun temel taşlarından biri derken, küçümsendiğinin farkında
olmalıyız. Ahlak, elbette zamana göre değişir ama özünü koruyarak. Dinin
olmadığı dönemlerde ahlak kavramı yine vardı. Dinler ortaya çıktığında ahlak
yine vardı. Dinsizler hala, ahlaklı birer birey olma yolunda yürümeye devam
ediyorlar. Ahlak, toplumu birlikte tutan, yön veren ve herkesin iyiliği için
var olan davranış biçimidir. Ahlak
ya da sağtöre,
kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış sayıldığı (sayılması gerektiği) anlamına gelir. Terim genellikle kültürel, dini, dünyevi ve
felsefi
topluluklar tarafından, insanların
(öznel
olarak) çeşitli davranışlarının
yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı için
kullanılır.
Filipinliler arasında popüler olan Yengeç Sepeti Sendromu, ilk olarak
aktivist yazar Ninotchka Rosca
tarafından kullanılıyor.
“Ben sahip değilsem, sen de olamazsın.”,
“Ben başaramıyorsam, sen de başaramazsın.” anlayışını ifade eder.
Bazı insanlar, bencilce davranarak hırslarını ön plana alarak başarmanın yolunun
başkalarını geride tutmak olduğunu düşünürler. Kendileri ulaşamıyorsa, sizin de
hayalleriniz, hedefleriniz uzak olmalıdır. İstekleri budur. Rekabetçi
duygularla, hasetlik ve kıskançlıkla çabalarınızı sabote etmeye çalışırlar.
Yengeç Sepeti Sendromu, her alanda yaşanabilir. Örneğin, kurumsal hayattaki
tam zamanlı işinizden ayrılıp yolunuza girişimci olarak devam etmek
istiyorsunuz. İş çıkışlarında kendinizi geliştirecek kurslara katılmayı
planlıyorsunuz. Kilo vermeyi düşünüyorsunuz. Daha farklı, daha iyi şartlara
yöneldiğinizde, değişim yapmaya henüz hazır olmayan, korkan kişilerin
eleştirilerine maruz kalabilirsiniz.
Kendi başarısızlık korkularıyla, sizin başarılarınıza, gelişim
olanaklarınıza ket vurmaya çalışanlar; yeni bir şey denemek istediğinizde
baltalamaya, caydırmaya niyetlenenler olabilir. “Ne gerek var?”, “Boş ver.”, “Zaten
beceremezsin, hiç uğraşma.”, “Bu saatten sonra meslek değiştirilir mi?”
sözlerini duyabilirsiniz. Ofis tavsiyesi kisvesi altında size kendinizden
şüphelendirecek önerilerde bulunabilirler, iş stresini artırabilirler.
Yengeç zihniyetine sahip kişiler, gruplarında diğerlerini aşarak başarılı
üyelerin önemini azaltmayı hedeflerler. Onlar başarısızken başkalarının
başarısını izlemek yerine, çökmelerini beklerler. Mutlu anlarda bile
eleştirecek noktalar bulabilirler, ama eleştiri duymak istemezler. Empati ve
merhametten yoksundurlar. Başkasına yardımcı olmak, kendimize yardımcı olmaktır
aslında. “Love your neighbour as thyself - Komşunu kendin gibi sev” sözü aklınızda bulunsun.
Paylaştıkça çoğalır insan.
Kurbana dönüşmemek için: Zamanınızın çoğunu birlikte geçirdiğiniz insanlara
çok dikkat edin.!
Eğer birisi sana geleceğinde yer vermiyorsa, o kişiyi geçmişe almanın
zamanı gelmiş demektir.
Her şey unutulur ancak zamana güven asla boşa çıkmaz.
İnsan ömrünü kavga ve gürültü ile geçirecek kadar zamana sahip değildir.
Bir kişi zamanı değerli kullanmayı öğrendiğinde daha kaliteli bir yaşam
sürer.
Zaman en kıymetli hazinendir, onu nasıl harcadığına çok dikkat et.
Zaman kimse arasında ayrımcılık yapmaz.
Zaman:
Bekleyince yavaşlar,
Gecikince hızlanır,
Üzülünce can yakar,
Mutlu olunca kısalır,
Acı çekerken bitmek bilmez,
Sıkılınca da uzar da uzar.
241028