Nasıl Ahlaksız Olduk?

APH-2445.jpeg

“Kur’an’ı ağır ağır, düşüne düşüne Oku ” diye emrediyor. Müzzemil 4.

“O halde Kur'an'dan, kolay geleni okuyun.”. Müzzemil 20.

Her 10 senede bir, Türkçe çevirisini alır ve okurum. Her 10 senede bir, Türkçe kendini yeniliyor. 1970 de aldığım kitabı şimdi bir tek ben anlayabiliyorum. Çocuklarım ise asla. Eskiden iyi anlamak için aldığım kitabı yırtar, parçalar, sonra iniş sırasına dizer ve öyle okumaya çalışırdım. Şimdi iniş sırasına göre de var Türkçe’si.

Çeviriler ise ülkemizde sıkıntılı. Ne yazacağını bildiği halde, yazamıyor herkes. Allah korusun kâfirlikle suçlanabilirler. Suyuna gitmek var ya, işte huyuna ve suyuna gidiyorlar. O kadar nazik bir konu.

İnternette şimdi İtalyanca ve İngilizce ’sinden bile takip edebiliyorum, çevirileri sınıyorum (Türkçe-Arapça-Türkçe online çeviri yapan siteler var). Kelimeler zaten yaşayan varlıklar. Yeni kavramların ışığında yeniden keşfediyorum bu müthiş dünya ve ötesi düzeni. Dayatmalara karşı Internet.

Kim bilebilirdi ki? Okudukça kapılar bir bir açılıyor. Tıpkı gözleriniz gibi.

Sonra oturup sayıyorsunuz neden 65 kere, bazen 112 kere, bazen de 131 kere tekrar ve tekrar söylenmiş aynı cümle, hep ikaz etmiş, sitem etmiş ve yol göstermiş.

Çeviriler ise ülkemizde sıkıntılı. Ne yazacağını bildiği halde, yazamıyor herkes. Allah korusun kâfirlikle suçlanabilirler. Suyuna gitmek var ya, işte huyuna ve suyuna gidiyorlar. O kadar nazik bir konu.

Okumanın yeterli olduğu ya da olup olamayacağını hep kendi kendime sordum. Yaygın bir yaptırımın da “aslından okuma” gibi geleneksel davranışların ne kazandıracağı ya da anlamını bilmeden okumanın kime ve neye yararlı olacağını hep merak ederdim.

Yaşar Nuri hoca, bakın bu konuda neler yazmış:

Hadid 14: Onlara seslenirler: “Biz sizinle değil miydik?”

Derler ki: “Evet, bizimleydiniz. Ancak siz kendinizi yaktınız, bekleyip durdunuz, şüphe ettiniz,

hayal ve kuruntular/

hurafeler/

anlamını bilmeden okuyuşlar/

sizi aldattı; nihayet Allah’ın emri geldi. O yaman aldatıcı, sizi Allah ile aldattı.

 

-“Kur'an bugüne kadar farklı dillere 500 kere tercüme edildi.

Bu çeviriler şöyle; 98 kere Urdu diline, 92 kere Farsça'ya, 74 kere İngilizce'ye, 58 kere Türkçe'ye, 29 kere Fransızca'ya, 25 kere Bangladeş diline, 17 kere İspanyolca'ya, 13 kere Endonezya diline, 13 kere Almanca'ya, 12 kere Azerice'ye, 11 kere Rusça'ya, 10'ar kere Çince ve İtalyanca'ya.”

-Elde mevcut en eski Kur'an tercümesi Oğuz Türkçesi iledir. Şirazlı Hacı Devletşah oğlu Mehmet tarafından çevrilmiştir. Bu eser Türk-İslâm Eserleri Müzesinde 73 numarada kayıtlıdır; Hicrî 734, Milâdî 1333 yılında yazılmış olan bu tercümenin daha eskiden, Hicrî dördüncü asırda yapıldığı bile tahmin edilmektedir. Eserde 2500 sözcük olup arada Arapça ve Farsça 10 sözcük vardır. Kalanı öz Türkçedir. Bu eski çevirilerin dil bakımından büyük önemi vardır. Çok güzel karşılık bularak çevrilmişlerdir.

Bir de şu tezi savunanlar var!

- Tercüme ve meal, gerçekten dine faydalı olsaydı, Islâm büyükleri bu faaliyeti gayri Müslimlere bırakırlar mıydı? (ilk defa bu işe teşebbüs eden, Zeki Megamiz isminde, Arap asıllı bir Hristiyan’dır.) Hıristiyan yayımcılar tarafından başlatılan Kur’an tercümesi kampanyaları, şiddetli tenkitlere mâruz kalmıştır. Kur’an-i kerimin tercüme ve meallerinin yayılması karşısında, Diyanet İşleri Başkanlığı da hareketsiz kalmamış, Müslüman halkı uyandırmak maksadıyla o tarihte bir beyanname yayımlamıştır.

Bu beyanname özetle şöyleydi:

1- Kur’an tercümesi furyası, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra başlamış zararlı bir faaliyettir.

2 - İkinci Meşrutiyet’ten önce, Osmanlı devleti, dini yayınları kontrol altında tutuyor ve ulu orta, yalan-yanlış tercüme ve tefsirlerin neşrine asla müsaade etmiyordu.

3- Mesrutiyet’ten sonra, basın hürriyetinden istifade eden birtakım art niyetli kimseler, gayri müslimler, sinsi gayelerine uygun Kur’an tercümeleri neşrine başlamışlardır.

4- Türkçe Kur’an demek, küfür (inkâr) sözüdür. Kur’an-i kerim İlahidir. Kur’an’ın tercümesi olmaz.

5- Kur’an tercümeleri vasıtasıyla, İslam dünyasında bir reform hareketi başlatmak istemişler ve muvaffak da olmuşlardır.

6- İslamiyet’i halka ve gençlere Kur’an tercüme ve mealleri ile öğretmeye çalışmak, son derece yanlış ve zararlı bir metottur. İslamiyet, Kur’an tercümesinden değil, İslam âlimlerinin, halk için yazdıkları ilmihâl (akait, fıkıh, ahlâk) kitaplarından öğrenilir.

“Bunun din bahsinde zorunlu sonucu şudur: Hiçbir dil, dinsel anlamda, ötekine göre daha kutsal veya daha üstün değildir. Kutsal olan Allah'ın gönderdiği buyruklar, vahyettiği gerçeklerdir. Dil, bu gerçekleri iletmenin bir aracıdır. Bu anlamda tüm diller Allah'ın ayetleri cümlesindendir ve hepsi eşittir. (Rum-22)”

Prof.Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Ahlaksızlık daha dinden yararlanarak güç elde etmek için yerine (khalifa-halife) geçenlerin birbirlerini öldürmeleri ile başlamış ve din, maddi dünyanın manevi gücü yerine maddi bir güç simgesi haline gelmiştir.

Günümüzde kulluk kavramını hala içlerinden atamayıp, komşuda pişer, bana da düşer prensibi devam etmiş (Tek adam yönetimi) toplum, Vatan, Millet kavramı yerine kişisel zenginlik ön plana çıkmış ve bu çıkar uygulaması ülkenin geleceğini tartışılır hale getirmiş ve siyasette de önemli bir yer edinmiştir.

Ahlaksızlık, Devlet yönetimine de girmiş ve iz bırakmıştır. Türkçe ezanın kaldırılması, ne dediğini bilmeden, anlamadan dua edenin inancından yararlanan, faydalanan herkesin işine gelmiş ve gelmekte. Öyle bir azgınlıkla gelişmektedir ki, “Bir kereden bi şii olmaz” (Sema Ramazanoğlu) ve “Küçüğün rızası vardı” (Adalet Bakanı Bekir Bozdağ) sözleri, o dönem TC Büyük Millet Meclisi bakanı ve mebusu dahil herkesin kabul ettiği belirgin bir yansımadır.

Dini emirlerin çıkar sağlamak için kullanıldığı ve hatta sapık düşüncenin ilanı anlamına gelen Mehmet Metiner’in “Biz inançlı insanlarız. Her hafta cuma namazına gittiğimizde hutbede ayet, 'Akrabalarını koru, kolla' der.” Savunması, dinin anlamı ve emrinin nasıl kötüye kullanıldığının yansımasıdır.

Tüm bunlara rağmen ortada bir gerçek vardır.

Hadid 14: Onlara seslenirler: “Biz sizinle değil miydik?” Derler ki: “Evet, bizimleydiniz. Ancak siz kendinizi yaktınız, bekleyip durdunuz, şüphe ettiniz, hayal ve kuruntular/ hurafeler/ anlamını bilmeden okuyuşlar/ sizi aldattı; nihayet Allah’ın emri geldi. O yaman aldatıcı, sizi Allah ile aldattı.

“Kandırıldım, Allah affetsin!” sözü, tüm bu olaylara tüy dikmenin Arapçasıdır.

https://servetbasol.com

241104