Eğitimin Sonuçları

APH-2451.jpg

2012 ilkbaharının sonlarında, Gallup'ta eğitim ve işgücü geliştirme başkanı olarak yeni işime başlayalı iki ay olmuşken, üniversite başkanları ve diğer eğitim liderleriyle bir dizi görüşme yapmaya karar verdim. Sorum şuydu: Bir eğitimin son noktası nedir? Toplam 32 liderle görüştüm ve çoğunlukla verdikleri cevaplar oldukça benzer ve geniş kapsamlıydı. Ancak biri diğerlerinin arasından sıyrıldı. Nobel ödüllü Daniel Kahneman'ın cevabı akıllara durgunluk vericiydi.

O röportaj, aradan geçen yedi yıl boyunca aklımdan çıkmadı. Bunu bir bağlama oturtmak için önce diğerlerinin yanıtlarını özetleyeceğim. Bu görüşmelerden çıkardığım sonuçların tamamı, yükseköğretim tarihinde en çok referans verilen ve atıfta bulunulan çalışmalardan birine yol açtı: Gallup-Purdue Endeksi, üniversite mezunlarına yönelik en büyük temsili çalışma. Çalışma, mezunların iş ve yaşamdaki uzun vadeli sonuçlarını, işlerine ne derece bağlı olduklarını ve genel refahlarında ne kadar başarılı olduklarını araştırdı. (Refah ölçütleri amaç, sosyal, toplumsal, finansal ve fiziksel gibi unsurları içermektedir). Tüm üniversite başkanları ve kanaat önderlerinden duyduğum yanıtların özünü, ilgi çekici kariyerler ve gelişen hayatlar oluşturuyordu.

Yanıtlarını aldıktan sonra, hiç kimsenin üniversite mezunları arasında bu sonuçları ölçmek için ciddi bir çaba sarf etmediğini fark ettim. Üniversitelerin görev bildirgelerinde öğrencileri ilgili vatandaşlar olmaya, refah içinde gelişmeye ve yaşam boyu öğrenen bireyler olmaya hazırlamakla ilgili yaygın ifadelere rağmen, yükseköğretim hiçbir zaman bu sonuçları ölçmeye çalışmamıştı. O zamandan bu yana geçen yıllarda Gallup-Purdue Endeksi bulguları, yükseköğretimde ilişki açısından zengin ve işle bütünleşmiş öğrenmenin kritik yönlerine yeniden odaklanılan bir dönemi başlattı. Ve akademinin mezuniyet oranları, mezunların kazançları ve üniversite sıralamaları gibi diğer ölçütler tarafından içine sokulduğu "kutunun" ötesine geçmesine yardımcı oldu. Peki, diğer röportajlar toplu olarak bu önemli katkıya yol açtıysa, neden Kahneman'ın yanıtı bu kadar uzun süre aklımda kaldı diye sorabilirsiniz.

Hâlâ Kahneman'ın sözlerini düşünüyor, anlam ve çıkarımlarıyla boğuşuyorum. Bu makale benim onları açma girişimimdir. İronik bir şekilde, verdiği cevap beni çok satan kitabı "Hızlı ve Yavaş Düşünme "de anlattığına benzer bir şekilde hem "hızlı hem de yavaş" etkiledi. Anlık, duygusal güdümlü tepkim "vay be" oldu ve o zamandan bu yana geçen yedi yılda daha yavaş, daha bilinçli tepkim de değişmedi: “vay be ya da daha doğrusu çifte vay be.” Kahneman sorumu tereddüt etmeden yanıtladı: "Bence bu oldukça açık. İnandığınız şeyi değiştirmektir." Değiştirmek. Neye inandığınızı, inandığınız şeyi. Şimdi 85 yaşında olan Kahneman 2002 yılında ekonomi Nobel'i ile ödüllendirildi. Princeton'da psikoloji ve kamu işleri alanında fahri profesör olarak görev yapmaktadır.

Verdiği yanıt ilk duyduğumda beni derinden etkilemişti. Şimdi daha da derin görünüyor. "Bildiklerinizi değiştirmek için" demedi. Bilmek başka bir şeydir, inanmak başka bir şey. "Bilmek", "gözlem, sorgulama veya bilgi yoluyla farkında olmaktır." "İnanmak" ise "doğruluğundan emin olmaktır." Kişi bir şeyi duyguları olmadan da bilebilir. İnanmak ise hissetmeyi gerektirir. Katıldığım tüm eğitim araştırmalarında, aşkın sonuçlar sadece bilgi edinmekten ziyade, öğrenmeye duygusal bir katılımdan elde ediliyor. Ayrıca bilginin uygulanmasından da elde edilirler.

Örneğin, kendilerini bir insan olarak önemseyen profesörleri ya da hedeflerini ve hayallerini teşvik eden bir akıl hocaları olduğunu kesinlikle kabul eden bir üniversite mezununun, hayatının ilerleyen dönemlerinde işine bağlı olma ve refah içinde gelişme olasılığı iki kat daha fazladır. Bu bulgular, üniversiteye nerede gittiklerinden ya da üniversitede ne okuduklarından bağımsızdır. Önemli olan öğrendikleri içerik ya da bilgi değil, öğrenme yoluyla duygusal bir bağın oluşup oluşmadığıydı. İnanmak aynı zamanda emin olmaktır. Kendi kendine elde edilen bir kanıt gerektirir. Emin olmak ise öğrendiklerinizi uygulamaktan geçer. Sınıfta öğrendiklerini uygulayabildikleri bir iş ya da staja sahip olan veya tamamlanması bir dönem ya da daha uzun süren uzun vadeli bir proje üzerinde çalışan mezunların işlerine bağlı olma ve refah içinde gelişme olasılıkları da iki kat daha fazladır.

İnandığınız şeyi değiştirmek, sadece cehaletten mezun olmakla ilgili değildir.

Cehalet de görmezden gelmekten farklıdır. Cehalet "bilgi ya da bilgilendirme eksikliğidir."

Ancak "görmezden gelmek", fark etmeyi ya da kabul etmeyi reddetmektir.!

Cehalet pasiftir. Çoğu durumda cehalet kişinin suçu değildir, içinde bulunduğu ortamın bir yan ürünüdür ve bazı açılardan fırsat eksikliğinden kaynaklanır.

Ancak görmezden gelmek eylem gerektirir. Görmezden gelmek, bir bilgi ya da bilinenin sunulması ve ardından kasıtlı olarak bunu dikkate almayı reddetmektir. Bu kasıtlı bir görmezden gelme eylemidir. İnandığınız şeyi değiştirmek için tanım gereği, sizi cehaletten kurtararak ya da yeni bilgileri, eski bilgileri değiştirecek şekilde sunarak fikrinizi değiştiren bir şey öğrenmeniz gerekir. Gerçekten eğitimli olmak için gözlem, sorgulama veya bilgiyi görmezden gelmeyi seçemezsiniz.

İnandığınız şeyi değiştirmek, zaten inandığınız şeyi doğrulamaktan da farklıdır. Eğitim, öğrenme ve sorgulamanın bir hipotezi veya önceki inancı doğruladığı durumları kesinlikle içerir. İnanmak, tıpkı görmezden gelmek gibi, pasif değil aktiftir. İnanmak, aynı zamanda yeni bilgilere, bu inanca yönelik meydan okumalara ve nihayetinde inandığınız şeyi değiştirme potansiyeline açık olmanız gerektiği anlamına gelir. Hakikatten emin olmak durağan bir konum değil, yeniden gözden geçirilmesi gereken bir konumdur.

İnandığınız şeyi değiştirmek, aynı zamanda eğitim sözcüğünün Latince köküne de işaret eder, bu da “educare = öne çıkarmak” anlamına gelir. Bilgi birinin içine doldurulabilir. Ancak bu, bilginin uygulandığı ya da onunla duygusal bir bağ kurulduğu anlamına gelmez. Eğitim sizden bir şeyler çıkarır. Eğitim sonuçta, dönüştürücüdür. Bunu yaparken de inandığınız şeyleri değiştirir.

Bir Nobel Ödüllünün Eğitimin Sonucuna Dair Akıllara Durgunluk Veren Bakış Açısı

Brandon Busteed               Forbes

"Konfüçyüs, Wei Beyliği'ne gidiyordu, at arabasını da Ran You sürüyordu.

Konfüçyüs şöyle dedi:    "Ne yoğun bir nüfus!"

Ran You şöyle dedi: "Nüfus çok, ne yapmalı?"

Konfüçyüs şöyle dedi:    "Onları zenginleştirmeli."

Ran You şöyle dedi: "Zaten refah içindeler, şimdi ne yapmalı?"

Konfüçyüs cevap verdi: "O zaman eğitilmeliler."

Konfüçyüs’ün ilerleyen yaşlarında, evine ziyaretçi bir genç gelir. Genç, duvarın yerden tavana kadar kitaplık ve bu kitaplığın da tamamen dolu olduğunu görür. Dayanamayıp;

  - Bunca kitabı gerçekten okudunuz mu? diye sorar.

Konfüçyüs; “evet" yanıtını verir.

Genç tekrar sorar;

  - Bu kadar çok kitaptan kim bilir neler öğrendiniz ...

Konfüçyüs tekrar yanıtlar;

  - Evet, ne kadar cahil olduğumu öğrendim ...

İçinde bulunduğumuz bu cahiliye döneminin kadrini bilin.

Ne kadar cahil olduğunuzu siz de öğrenin.!

https://servetbasol.com

241218