BAYRAM

APH-2514.jpg

İskender Anadolu'ya geldiğinde Bursalılar Makedon ordusunu nasıl karşıladı? Elbette kebapla. Satrap denilen Pers valiler vergi ödemek şartıyla Anadolu halklarına kendi kültürlerine göre yaşama izni veriyordu, ama bir dış güce ödenen vergiler halkı sefalete mahkum ediyordu, alt kesimi doğal afetlere maruz bırakıyordu, itiraz edenlere “yaptığımız yollara bakın içiniz ferahlar” diyordu. İskender geçtiği yerlerde Pers imparatorluğuna karşı destek buldu, ödenmiş vergiler Anadolu’ya savaş ganimeti olarak geri geldi.

Asıl ilginç olay, İskender'in imparatorluğu çökünce gerçekleşti: koruyucu tanrısı Dionysos olan, güzelliğe ve hayata adanmış Bergama ve sanata adanmış Teos şehirleri kuruldu. Ganimetin halkın refahına harcanmasını sağlayan muhasebeci Attalos 300 yıl süren bir altın çağ açtı. Bu dönem tarih kitaplarında gizlenir çünkü koruyucu tanrısı Apollon olan güç ve ölüme adanmış Roma İmparatorluğunu küçük düşürüyor.

1872 “Tragedyanın Doğuşu” eserinde Nietzsche der ki: ‘Hayatçı Dionysos ile kuralcı Apollon çeliştiğinde felaket olur’ ve öyle de oldu. Roma İmparatorluğu Anadolu’yu fethetti, tahsil ettiği vergileri yurt dışına götürdü, halkı sefil bırakıp köleliğe mahkum etti, insanları kuralcı yapıp hayattan bezdirdi, itiraz edenlere “yaptığımız yollara bakın içiniz ferahlar” dedi ve “çıkar cebinden tersorium'u” diye çıkıştı. (Şimdilerde ‘çıkar telefonunu’) diyorlar. Halk tekrar doğal afetlere maruz kaldı.

Ya siz, ömrünüzü güzellik ve hayata mı adadınız, yoksa güç ve ölüme mi?

Yani Dionysosçu musunuz yoksa Apolloncu mu? Yani bir uygarlığı sanat eserleri yaratabildiği zaman mı “gelişmiş” sayarsınız yoksa yeryüzünü harap edip Ay'a füze gönderebildiği zaman mı?

Yani hakikat sanatla mı tefsir edilir hesapla mı?

Gidişat hayat yolu ise insanlığın geleceği için umut var, ama gidişat ölüm yolu ise insanlığın sonu tragedya.

Engin BİÇER  16.03.2025

Ülkenin eğitimi, gençlerin eğitilme şekli ile aynı yöne gider. Atasözümüz ‘ne ekersen onu biçersin’, bunu ifade eder. Bilime ağırlık verirsen, bir depremde rahmetli ninemin değerlendirmesi olan ‘Öküz başını salladı’ sözünü söylersin, yapılması gerekenleri bilmeyince de yaptığın evin çökmesi sonucu altında kalır canlar kaybeder, doğru yere doğru konuşlanma yapmadığında da göç edersin, bütün emeklerin geride kalır, yeniden başlarsın ama gençliğinden seneler vermiş olduğunu da ancak yaşlandığında fark edersin.

Tarih boyunca bazı bilimsel keşifler, dinî otoritelerle çatışmıştır. Örneğin Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğünü savunmaları, kilise tarafından uzun süre reddedildi, (Kopernik ve Galileo), Darwin’in teorisi, yaratılış inancıyla çeliştiği için bazı dini topluluklar tarafından eleştirildi. (Evrim Teorisi). Bazı düşünürler de bilim ve dinin birbirini tamamladığını savunurlar.

Orta Çağ İslam dünyasında bilim insanları (İbn Sina, Farabi, El-Harezmi gibi) bilimsel çalışmaları dinle uyumlu görerek ilerletmişlerdir. Newton, Einstein gibi bazı bilim insanları, bilimin Tanrı’nın evreni yaratma yöntemini anlamaya yardımcı olduğuna inanmıştır.

Modern dünyada birçok insan bilim ve dini bir arada kabul edebilmektedir.

Bilim ve din bazen çatışmış, bazen de birbirini desteklemiştir. Günümüzde birçok insan, bilim ve dini bir arada anlamlandırmaya çalışarak, bu iki alanı uzlaştırma çabası içindedir.

Bilim ise sessiz sedasız gerçekleri yüzümüze vurur. Bizim hak, hukuk ve adalet kavramlarımızı yerle bir eder. Biz buna doğa kanunu deriz. Doğa kanunları toplu yaşamaya başlandığından beri yerini toplumsal yasalara kaptırmış olsa bile, çoğu dönemlerde doğa yasalarına imrenip güçlünün güçsüzü ezdiği dönemler de olmuştur. Çoğumuz doğa yasalarında bu insani kavramların olmadığını sanırdık. Neyse ki National Geographic okuyup seyrettikçe artık bir bilgi dağarcığı oluşturmaya başladık. İlk öğrendiğimiz evrenin ne kadar büyük, maddenin de ne kadar küçük olabileceğini gördük. Hala bireysel olarak ne kadar büyük olduğunu düşünüp, buna inananları görmek artık şaşırtmıyor. Ne de olsa bu bilim ve dini bir arada kabul edebilmekte yatan bir modern dünya görüşü. Bu görüşü kavramak, bilimi ve inancı daha iyi anlamak ve uygulamaktan geçtiği için bazı zorluklar öne çıkabilmekte. Hani Prof.Dr. Selçuk R. Şirin’in anlattığı bizleri hayrete düşüren bir gerçek gibi

“Normal koşullarda, çocuklar doğduğu zaman %5'i "üstün nitelikli doğarlar. Hiç bir şey yapmanıza gerek yok. Biz o yüzde 5'i alıyoruz, 10 yıl eğitiyoruz ve %2.2'ye kadar düşürüyoruz.

Bizim en büyük sıkıntımız bu. İtiraz etmeyi bilmiyoruz.”

Böyle diye diye ‘Cahiliye Dönemi’ diye nitelendirdiğim bu günlere geldik.

Bu günlerde itirazı dinlemekten vazgeçtim, duymak dahi istemiyor güç sahipleri. Ne de olsa onlara verilen eğitimin sonucu bu. İşte bu eğitimdir ki şu an için işe yarıyor görünse de geleceği karartan bir davranış sergilediklerini ancak gelecekte anlayacaklar.

Tarih, hep bilim, bilge ve dahi insanları hor görenleri değil, onların kurban ettiklerini yazmaktadır ve bu hep böyle olacaktır. Bundan dolayıdır ki içimizdeki bu %2.2’yi koruyup kollayalım, çünkü geleceği yok etmeye çalışanlar karşı geleceğimizi onlar yaratacak ve kollayacaklar. Hepsi de topu topu 85.279.556 içerisindeki 1.876.150 kişi. Üstelik hor görülmekten dolayı, bunların çoğunluğu ne kadar zeki olduklarını ne kadar üstün nitelikli olduklarını dahi bilmiyorlar.

Sevdiklerinizin hep yanınızda, en değerli o 1.876.150 kişi etrafınızda anıları birlikte biriktirip, her bayramda hatırlamak ve hatırlanmak ile sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir bayram geçirmenizi dilerim.

https://servetbasol.com

250330