Anooshirvan Miandji

Bu gün, yıllarca birlikte yaşadığımız Bay Hoşgörü’nün aramızdan ayrılışının yasını tutuyoruz. Sanırım hiç kimse onun kaç yaşında olduğunu bilmiyordu çünkü doğum kayıtları bürokrasinin öğüten çarkları arasında kaybolup gitmişti. Çocukların pahalı bir oyuncağı kırarken gözlerindeki coşkuyu paylaşmayı ve bu coşkuya katılmayı, kırılan bir fincanın üzerine sanki olmamış gibi başımızı öte yana çevirerek konumuza devam etmeyi, v.s. hepsini ondan öğrenmiştik.

Bay Hoşgörü sade ve basit yaşadı. Ekonomik açıdan ayağını yorganına göre uzatanlardan ve risk almayı sevmeyen ama güvenilir politikaları uygulayan, su küçüğün söz büyüğün diyenlerden idi.

Hastalığı, düşünce ve ileri görüş eksikliği ile yapılmış bazı kanunların çıkarılmasıyla ilerledi. Kadın doktor erkek hastaya, erkek eczacı da kadın hastaya “hizmet vermem” demesiyle ağırlaştı, en son trafik kazası geçiren bir hastaya 112 görevlileri uzaktan sarhoş teşhisi koyup bakmayı reddedince komaya girdi. Hastanın 12 saat sonra polis tarafından sabah namazı çıkışı sokak ortasında bulunup hastaneye götürülmesi ile sarhoş değil baygın olduğu anlaşıldı ama komadan çıkması ihtimali çok azalmıştı.

Artık okulda öğretmenler ders yerine politik gardiyanlık yapıyor, eti senin kemiği benim felsefesi ise birçok yerde “dayakçı öğretmen” feryatları ile medyada boy gösteriyor, okulları medreseye döndürenler toplu istismar yaptıklarında ise “vatan sağ olsun” diyebiliyorlardı.

Komadan çıkmak için hastanın yaşama arzusunun olması gerektiğini söyleyen doktorlar, onun yokluğunda saldırganın haklarının Avrupa düzeyine çıkarıldığını müjdeleyerek direnme çabası göstermesini sağlamaya çalışıyorlar ama maalesef mağdurun mağduriyeti gittikçe artıyor ve mağdurun elinden tüm hakları birer birer alındıkça tedaviye cevap vermeyişi karşısında doktorlar ne yapacaklarını şaşırıyorlardı. Nasıl şaşırmasınlar? Uyum yasaları çerçevesinde evinize giren hırsıza engel olmanın cezası vardı. Ona dokunduğunuzda sizi mahkemeye verecek ve tazminat bile alacak hukuki korunmaya sahipti.

Camiler bile iş yeri olmuş, işçi-memur statüsünde çalışanlarla dolmuş, devletten alınan gelirlere resmen camilerdeki ticari işletmelerin kira gelirleri eklenerek bacasız ama minareli sanayi haline gelmişti.

Artık her konu için bir açılım vardı ama vatandaş sıkı sıkıya içine kapanmıştı. Dinlendiği korkusuyla konuşamıyor, içeri atılırım korkusu ile görmüyor, işimi kaybederim korkusu ile üç maymunu oynayarak hayatta kalmaya çalışıyordu.

Bay Hoşgörü, en sonunda yaşama arzusunun son kalan kırıntılarını da yitirerek öldü. Ailesinden babası Bay Gerçek, annesi Güven Hanım, karısı Takdir Hanım, kızı Sorumluluk ile oğlu Neden’in gömülü olduğu aile mezarlığına geçen gün defnedildi.

Geride kalan üvey kardeşleri Bay Yalan, Bayan İhtiras ve İftira ile en küçük kardeşleri Bay Ezik ise onun cenazesine bile gelmediler. Zaten cenazede kalabalık değildi. Bay Hoşgörü’nün öldüğünün kimse farkında değildi. İşte bu nedenle sizlere duyuruyorum.

Onu hala hatırlıyor iseniz, sizde başkalarına iletin.

Tanımıyor iseniz hiç bir şey yapmanız gerekmez.

Tıpkı 1911’de Louvr’dan Mona Lisa Tablosunun çalındığı gün ki gibi.

O gün çok sakindi. Tek tük meraklı, tabloyu görmek için gelmişlerdi ama yeri boştu. Buna bir anlam veremediler. Asıl sorun ertesi gün ortaya çıktı.

Tablonun çalındığını duyan tam 60 bin kişi, tablonun çalındığı Louvre Müzesine, olmayan tabloyu görmek için akın etmişti. İnsan oğlunun böyle garip hezeyanları vardır. Burada asıl sorunun tablo mu insan mı ayırt etmek çok zor.

Tablo anacak çalınmasından iki sene sonra yerine konabildi. Tabloyu çalan ise bir müze çalışanı idi.

Sırada İranlı (Güney Azerbaycanlı) bir Türk olan ve halen Ülkemizde yaşayan kimyacı ve felsefeci Dr. Anooshirvan Miandji'den (Anuşirvan Miyancı'dan) insana ve hayata dair ibretlik tespitleri var!

Bu tespitleri Mona Lisa’yı çalmanız için değil, çalmaya değer olup olmadığını anlamanıza yardımcı olmak için burada sıralıyorum. Bazıları gerçekten şaşırtıcı:

  1- Beyin bir donanımdır, her insanda vardır! Akıl bir yazılımdır, her insanda yoktur.

  2- Evrendeki en mükemmel laboratuvar insan beynidir! İstediğini düşünerek sentezler.

  3- Bilim insanı olmanın birinci şartı, bilmediğini yüreklice söyleyebilmektir.

  4- Bir toplumun okuyup geçenlere değil, okuyup düşünenlere ihtiyacı var!

  5- Aptallaşmanın en kolay yolu merak etmeyi bırakmaktır.

  6- Karın tokluğuna yaşanan bir yerde ilkeli düşünce üretmek mümkün değildir.

  7- Çocuklar yetişkinlere göre daha iyi akıl yürütürler çünkü önyargıları yoktur.

  8- İki yüz kelimeyle düşünen biri, iki bin kelimeyle düşünen birini asla anlayamaz.

  9- Büyük bir güç mü istiyorsunuz? İşte o gücü size gösteriyorum! Hayal gücü.

10- İçinizdeki çocuk yaşıyorsa, yaşlanmıyorsunuz demektir.

11- Düşüncen fakir ise diğer zenginliklerin seni kurtarmaz.

12- Size bütün kapıları açan bir anahtar vereceğim! Bu anahtarın üzerinde iki şey yazılıdır! Biri sabır, ötekisi nezaket.

13- Sessiz çığlıklar sesli haykırışlardan daha etkilidir.

14- Dilinizi sökün, tamir edin ve yeniden yerine takın! Çünkü bütün sorunların temelinde o var!

15- İnsan, duymak istediklerinden vazgeçmedikçe uyanamaz.

16- Doğru sözler karşısında yapılacak en iyi hareket, bir kenara çekilip sessizce dinlemektir.

17- Uzmanı olmadığınız konularda kendinize yakışanı yapın ve bir kenara çekilip sessizce oturun!

18- Bir insanı ancak kendisi engelleyip, kendisi durdurabilir.

19- Önündeki seçeneklerden en zorunu seçen başarılı olur.

20- Vazgeçmezsen, doğru seni eninde sonunda bulur.

21- İnsan, sorun yaşadığı oranda değil, sorun çözdüğü oranda gelişir ve olgunlaşır.

22- Kendi üzerinizde çalışmaktan vazgeçmeyin! Aksi halde gelişip olgunlaşamazsınız.

23- Herkesten ve her şeyden umudunuzu kestiğiniz anda belki de kurtarıcı sizsinizdir!
Küsmekten ve kabullenip bir köşeye çekilmekten daha başka bir yol var! Mücadele etmek.

24- Ekonomik gelişmeyi kişisel ve zihinsel gelişmenin önünde tutan toplumlar, kesinlikle uygarlaşamazlar.

25- Kitaptan ve kütüphaneden uzaklaşıldıkça cehalet artar! Cehalet arttıkça da sefalet ve felaket artar. Sefaletin ve felaketin getirdiği ise acı ve göz yaşıdır.

26- Bir toplumun çoğunluğu, olduğundan daha ahlaklı görünmek çaba ve gayreti içindeyse, bilin ki o toplumda ahlak sorunu vardır.

27- Ahlaksızları ahlaklı gibi göstermek bir toplumun ahlakını bozar.

28- Gönlü güzel olanın niyeti de söylemi de eylemi de güzeldir.

29- Karnı doymayan değil, gözü doymayan insan fakirdir.

Belli bir yaştan sonra çekilmiyor

İnsanların yerli yersiz davranışları

Denli densiz konuşmaları

Saçma sapan kaprisli halleri tavırları ...

Herkesin var derdi sorunu ama

Bu kimsenin canını sıkmayı

Kalbini kırmayı gerektirmiyor değil mi ...

Biraz ne yapıyorum diye sormalı insan kendine,

Davranışım, sarf ettiğim sözler doğrumu diye ...

Hayat yeterince tüketiyor insanları hem de her anlamda,

İnsanların hayatlarına ya güzel dokunmak,

Ya uzak durmak gerek...

Çok şey gerekmiyor hayatı yaşanır kılmak,

Biraz zarafet biraz nezaket,

Çok zor olmasa gerek ...!

AHRÂZ SNR

Hoşgörünüze sığınarak, sevgilerimle.

https://servetbasol.com

250526