HAİN

APH-2529.jpg

“Saygıdeğer okuyucularım!

Lütfen bu sözleri 5-10 kez okuyup derin düşüncelere dalınız.

Gerekirse tanıdıklarınıza, dostlarınıza ve yakınlarınıza da okuyunuz, okutunuz…

Öyle ki bu düşünceler dalga dalga dağılsın!..

Siz de dağılın yurdun dört bir yanına,

İFŞA edin VATAN HAİNLERİNİ,

“Kamran İnan, çok yönlü bir kişiliğe sahip… Diplomat ve siyasetçi…

Kürt kökenli oluşu onu hiçbir zaman bu ülkenin çıkarlarını göz ardı etmeye itmemiş, ömrünü örnek sayılacak bir yaşam biçimiyle ülkemize adamıştır.

Hakkında söylenecek övgü dolu çok şey var!..

Sözcü Gazetesi’nde çıkan bir söyleşide söyledikleri, daha doğrusu HAYKIRIŞI gözlerimizi yaşarttı… İbret dolu cümleler!..

Diyor ki:

“Ailem geçmişte haksızlıklara uğramasına rağmen hiçbir zaman devlete küsmedim. Ülkemin sorunlarıyla yakından ilgileniyorum. Ülkemde olan bitenlere yalnız gözlerimle bakmakla yetinmem, incelerim de… İnsanımız yanlış yolda! Ne yazık ki benim vatanım HAİN yetiştiriyor.”

Ülkenin her yanına pislik yuvalarının dolduğu, kokuşmaya başlayan oluşumların ülkenin her yanını sarıp sarmaladığını anlatan son cümleyi bir kez daha tekrarlamak isteriz.

NE YAZIK Kİ BENİM VATANIM HAİN YETİŞTİRİYOR.

Ne acı bir tespit değil mi? Üstelik ürkütücü, Dehşet verici ve Korkutucu…

Konuşmasının devamında diyor ki:

“HAİNLİK VE İHANET ÜRETEN BİR ÜLKE OLDUK!..

Bunun ilacını da bulamadık. Devlet adamı yetiştiremez hâle geldik!..

Eğitim iflas hâlinde…

Bu kadar önemli bir yerde DEVLETİMİZİ BÜYÜK ÇABALARLA KÜÇÜLTMEK İSTEYENLER VAR. Devletimize sadakatle hizmet edenlerin başına çok işler getiriliyor.

TÜRKİYE’DE HAİNLER MAKBUL…

Bu kadar VATAN HAİNİ NASIL YETİŞTİ, mutlaka araştırılıp bulunmalı, ortaya çıkarılıp önlemler alınmalıdır.”

Hüseyin Yeğin

“Restoran ve Kafeler bu kadar pahalı hale gelmişken bu kalabalığın kaynağı nedir?

Perakendeciler ve yiyecek-içecek sektörü enflasyonu çok sever çünkü müşteri artık fiyat artışlarında rasyonel kıyaslama yapamaz. Değerlendirme ölçütleri ortadan kalkar. Zaten suçlu bellidir: Enflasyon ve sürekli artan maliyetler.

-1 Bardak çayı 50-70 TL'ye

-1 Bardak kahveyi 140-180 TL'ye

-1,5L'lik suyu masaya 50-70 TL'ye servis etmeye

-1 sodayı 100-120 TL'ye satmaya utanmıyorlar!

-1 Birayı 200-240 TL'ye satmak, marketteki şişe fiyatından pahalıya 1 kadeh şarap servis etmek Türkiye'de artık normalleşti ve kanıksandı.

Bakıyorum da galiba birileri toplumu iyice hipnoz etti. Bu saçmalığa DUR bile diyemiyoruz.

Şaka gibi, hafta içi ve sonu büyük şehirlerde her yer ağzına kadar dolu!

Bunun birkaç mantıklı açıklaması olabilir:

Artık tasarrufla hiçbir yatırım yapamayacağını anlayan genç ve orta yaşlılar, kendilerini iyice saldılar, para varken harcıyorlar, bitince de aybaşı gelinceye kadar sıkıyorlar. Bu mekanlarda hali vakti iyi olanların dışında yaşlı ve emekli zaten göremiyorsunuz. Büyük çoğunluğu (Bağdat Caddesi hariç) gençler ve 50 yaş altı.

Birleri gerçekten çok kolay, adeta ‘mış’ gibi yaparak para kazanıyor!

Örneğin Ankara'da 4 Kamu öğrenci yurdunun simit-poğaça ihalesi ona verilmiş. Şirketi bile kağıt üstünde, ofis yok, 1 tane SGK'lı çalışanı yok ama yurtlara her gün verilen 20 bin ürünün faturası ondan geçiyor. Simit-poğaça başı günde 3-4 TL, ayda 2-2,5 Milyon TL kazanıyor. O işi veren ağabeyine de arkadan ayda 1-1,5 milyonu veriyor ama yine yattığı yerden, hiçbir işle uğraşmadan ayda 1 milyon TL üzeri bedavadan kazanıyor. Tabi lüks otomobili ile gününün büyük kısmını lüks mekanlarda ‘iş insanı’ kimliği ile boy göstermek, piyasa yapmakla, yemek yiyerek ve kahvaltı yaparak geçiriyor. Türkiye'de sadece bu aracılıktan her ay milyonlar kazanan milyonlar türedi.

Yazık oluyor bu ülkeye gerçekten, çok yazık.

Birileri ise kafe ve restoranları ofis gibi kullanıyor, sanki bir şeyler içmek ve yemek için birileri onlara ‘düzenli maaş’ veriyor, hesap ekstrelerinin sanki cepten ödemiyorlar! (Trol vb görevlerle bunu yapıyorlar ama bana göre yüzbinler var böyle kafelerde sosyal medyada yaşayan)

Önde gelen mekanlarda mesai saatleri içinde anormal bir kalabalık var, gündüz vakti buralarda vakit geçiren, Saat 13-14'te kahvaltı yapabilen, şortuyla saat 11-12'de köpeğini gezdirebilen, ama sürekli sosyal medyada ve kafede laptoplu, kulaklıklı milyonlardan bahsediyorum.

“Uzaktan çalışma” adı altında ‘kafasına göre çalışan’ ların sayısı o kadar arttı ki bunlar bu mekanları aktif sosyalleşme aracı olarak kullanıyorlar. Hepsi bir iş yapıyor günde. Her gün aldığım ve artık bloklamaktan yorulduğum spam mailler de de bunlardan ve AI'dan geliyor.

Türkiye'nin içinde olduğu sosyolojik durumdan yüzlerce doktora tezi çıkar!

Akın Arslan, PhD.  Founder, TIRPORT & DepOrtak

Agatha Christie çok basit bir formül ile (neden-sonuç) yapanı bulmanın prensibini yazmıştı.

“Bundan kim kazanır?” çok basit bir soru idi. Yanıtı da bulmaya zorlanmazsınız, ortadadır.

Bu iki yazarın tespitleri, ülkemizdeki ahlaki çöküş ve çürüyüşün tablosu gibi. Yasal bir yanlış yok, ahlaki bir yanlış da görülmüyor ama birileri üretmeden, emek harcamadan gelir elde ediyor.

Hani AKP Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, “AKP'li bakan ve vekil yakınlarının torpille devlet kadrolarına atandığı” yolundaki iddiaları, “Cuma namazına gittiğimizde her hafta hutbede 'akrabalarını koru kolla' ayeti okunur.” sözleri ile savunmuştu ya.

Bu ayeti tedebbür etmediği ve nalıncı keseri gibi kendine yonttuğu ayrı bir gerçek.

(“Tedebbür, bir işin hakikatini düşünüp taşınmak ve bir şeyin inceliklerini iyice anlamaktır. Tedebbür bir manada derinlemesine düşünmektir.” Mekki SOLMAZ  Diyanet İşleri Başkanlığı, Adana İl Müftü Yardımcısı Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri ABD Doktora Öğrencisi.)

Üstelik kendine yonttuğu da inandığını söylediği ve adalet sembolü bir din kitabı.!

İçinde bulunduğumuz bu cahiliye döneminde daha neler göreceğiz, bilemiyorum.

https://servetbasol.com

250714