Hakikat Rejimi

Bilgi ve şiddet arasındaki ilişkiler, "hakikat rejimi" tanımını sunarak özetleyen Foucault'nun yardımıyla daha iyi anlaşılabilir:

Hakikat, bu dünyaya ait bir şeydir: O, yalnızca çoklu kısıtlama biçimleri sayesinde üretilir ve gücün düzenli etkilerini tetikler. Her toplumun kendi hakikat rejimi, hakikatin “genel siyaseti” vardır: yani, kabul ettiği ve doğru olarak işlev görmesini sağladığı söylem türleri; birinin doğru ve yanlış ifadeleri ayırt etmesini sağlayan mekanizmalar ve durumlar, her birinin onaylandığı araçlar; hakikatin elde edilmesinde değer verilen teknikler ve yöntemler; neyin doğru sayıldığını söylemekle suçlananların durumu vs...

(Michel Foucault - 15.10.1926 - 25.07.1984
Fransız filozof, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog, psikolog ve sosyolog )

Foucault’ya göre, biyo-iktidar kapitalizmin vazgeçilmez bir unsuru olmuştur. Zira kapitalist üretim süreci ile insan bedeninin sahip olduğu fiziksel gücün emek gücüne dönüştürülmesi ve üretim gücü olarak kullanılması, nüfusun ise ekonomik süreçlere uygun ve “verimli” hale getirilmesi ihtiyacı doğar. Dolayısıyla insan bedeni değerli ve insan yaşamı korunması gereken bir şey haline gelir.

Geliştirilen yeni iktidar teknikleri ile insan bedeni uysal ve itaatkar hale getirilirken; hijyen, itfaiye, toplu-konut, vs. sistemleri ve demografi çalışmaları ile nüfusun düzenlenmesine ve denetime sokulmasına gidilir.

Bilgiyi çevreleyen normlar, iktidarın ihtiyaçlarına göre değişir. İktidar bilgiyi belirlediği gibi, oluşturulan bilgi de iktidarı belirler. İktidar ve bilgi karşılıklı olarak birbirini içerirler. Karşılığında bir bilgi alanı oluşturmayan iktidar ilişkisi olmadığı gibi, iktidar ilişkisi varsaymayan ve oluşturmayan bilgi de yoktur. Birey ise, bu ilişki yumağı üzerinden kurulan deneyimlerin öznesi olarak görülmelidir. Bir başka deyişle, iktidarı içselleştirip, iktidar normlarını kendi iradi eylemleri sayarak özneleşir. Bu yolla ise iktidar, kurduğu, oluşturduğu birey/özne üzerinden yeniden üretilir ve bu nedenle de modern iktidar ilişkileri pozitiftir, yani üretkendir.”

Michel Foucault ve İktidar Teorisi - Ferda Keskin

Kasıtlı cehalet, 1860'lardan beri hukuk mahkemelerinde “Devekuşu Talimatı” olarak biliniyor. Büyük şirketler, siyasi liderler ve endüstrinin büyük adamlarının suçluluktan kaçınmak için cehaletlerini öne çıkararak kendilerini savunduğu, tarihte tekrar edegelen bir modeli göstermektedir.

Peki, yönetimleri boyunca oluşan felaketler bu kadar çok insanın hayatına zarar verirken, neden tepedeki bu kadar çok figür bundan paçayı sıyırmakta?

Bilginin güç olduğu fikri, günümüzün hakikat sonrası dünyasında hala geçerli mi? Modern çağda cehalet ve güç arasındaki ilişkinin, 18. ve 19. yüzyıllarda sömürgeci güç ve ekonomik rant peşinde koşma tartışmalarından günümüzün yasal savunmalarına kadar cesur, geniş kapsamlı bir inceleme, stratejik cehaletin hiçbir şey yapmadığını gösteriyor. Sadece uzun zamandır modern gücün ve büyük iş dünyasının doğal bir parçası olmuştur ama aynı zamanda bu gerçek güç, başkalarını cehaletle bilgi arasındaki sınırın nerede olduğuna ikna etme yeteneğinde yatmaktadır.

Bir zamanlar bilginin yokluğu olarak ele alınan cehalet, günümüzde kendi başına oldukça etkili bir konu haline geldi ve geniş bir yelpazedeki bilim adamlarının dağıtımla ilgili sosyal hayatı ve politik sorunları keşfetmeye başladığı doğal ve sosyal bilimlerde artan ilgiye hükmediyor.

Bilmemenin stratejik kullanım alanı hızla büyüyor ve siyaset, hukuk ve bilime ufuk açıcı bir rehber olarak hizmet etmek için ekonomi, sosyoloji, tarih, felsefe, kültürel çalışmalar, antropoloji, feminist çalışmalar ve ilgili alanlardan katkılar alarak cehaletin toplumsal ve siyasal yaşamdaki toplumsal kullanımları, ülkemizde kendi halinde olan üniversitelerin bile daha kapsama alanına girmemişken bu disiplinler arası çalışma alanını yansıtıyor.

Birçok durumda, akılcı cehalet aslında faydalı. İnsanlar her zaman mümkün olan en çok miktarda bilgiyi öğrenmiş olsaydı, aynı kaynakları daha değerli amaçlar için kullanma fırsatını kaçırırlardı. Yine de bu bireysel olarak akılcı davranışın kötü toplu sonuçlara yol açabileceği durumlarda akılcı cehaletin nasıl zararlı olabileceği de vurgulanmakta. Örneğin, seçmenlerin siyasetten habersiz olması birey için çoğu zaman kabul edilebilir ama çoğu cahil seçmenlerden oluşan bir seçmen gurubu, gerçek bir tehdit olabilir. Bu aynı zamanda akılcı davranışın (akılcı cehalet dahil) neden ahlaki olarak doğru olmadığını ve akılcı cehaletin akılsız cehaletten ve bizim “yanlışlıkla” cehalet dediğimiz şeyden nasıl farklı olduğunu da açıklıyor. Mesleklerimiz ile ilgili her tür bilgiyi öğrenemeyiz ama mesleğimizin cahili de değiliz. Başka disiplinlerdeki başka başka meslekler için cahil olduğumuz ise ayrı bir gerçektir.

Cehalet ve bilgi genellikle zıt fenomenler olarak düşünülür. Bilgi bir güç kaynağı, cehalet ise siyasi ve kurumsal arenalarda otoriteyi sağlamlaştırmanın önünde bir engel olarak görülüyor. Cehaletin üretken bir varlık olarak hizmet etme yollarını araştırarak, bireylere ve kurumlara kaynaklara komuta etmede, kriz sonrasında sorumluluğu inkar etmede ve öngörülemeyen sonuçlar karşısında uzmanlık iddia etmede yardımcı olarak bilgi ile cehaleti tartışıyorlar. Hangisi mi galip gelecek?

Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar.

Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla, sordu dedesine:

Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.

- “Onlar” dedi, “benim için iki simgedir evlat.”

- “Neyin simgesi” diye sordu çocuk.

- “İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları”.

Çocuk, sözün burasında; 'mücadele varsa, kazananı da olmalı' diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:

- “Peki” dedi. “Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?”

Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.

- “Hangisi mi evlat?

   Ben, hangisini daha iyi beslersem!”

Sıradanlığın zaferi

Kendimizi besleyemedik, köpeklerimizi ise, hiç..!

www.servetbasol.com

220221